22 Şubat 2009 Pazar

| Üçüncü Haberturk yumurtası sepete düşüyor! Hadi hayırlısı...

Haberturk’ün, pardon “Habertürk gazetesi”nin demek lazım, ‘teaser’larında, Müfettiş Gadget’a benzetilen fötr şapkalı abinin elindeki gazetenin arka sayfasında beni epeyce heyecanlandıran bir başlık gözüme çarpmıştı: “Tasarımın beş maddesi kanunlaştı.” Tasarımın beş maddesinin ne olduğu, hatta tasarım maddelerinin kanunlaşmasının ne demeye gelebileceğini hiç düşünmeden kendi kendime söylendim: “Tamam, adamlar işe buradan başadıklarına göre gerçekten de değişik bir gazete yapacaklar.”



İlk etkinin sarhoşluğu geçince “Şu başlığı bir daha inceleyeyim, belki haber spotlarında falan lafın izahını görebilirim.” diyerek biraz daha dikkat ederek okumaya çalıştığımda, aslında manşette “Tasarının beş maddesi kanunlaştı.” yazdığını, bunun, yasama faaliyetleriyle ilgili sık sık karşılaştığımız haberlerden biri olduğunu, ilk okumamda büyük ihtimalle yakın gözlüğümün menzilimin dışında kalmasından kaynaklı bir körlüğün, beni, iyimserliğe sevkedecek bir hataya düşürdüğünü anlamış oldum.

Bir süre önce, “Türkiye’nin tek değişik gazetesi”ne Haberturk ismi verilmesinin stratejik bir hata olduğunu iddia ettiğim “Aynı sepete üç yumurta: Haber sitesi mi, televizyon kanalı mı, gazete mi?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım, belki hatırlarsınız. (Yine bu sütunlarda, Türkiye’de gazete tasarımıyla ve gazeteciliğin geleceğiyle ilgili bir şeyler yazmıştım: [1, 2, 3, 4] ) Haberturk’un ‘teaser’ları yayımlanmaya başlayınca yine bir şeyler karalamayı düşünüyordum ki, körlük nedeniyle düştüğüm hata cesaretimi kırdığı için “erken öten horoz” olmaktan vazgeçmiş ve “Haberturk gazetesi” bayilere gelmeden hiçbir şey yazmamaya karar vermiştim.

Lansman filmi yayımlanınca kararımdan döndüm ve bu kez de “ötmeye” karar verdim. Reklamların taklit olduğu iddialarıyla ilgilenmiyorum. Zaten ben, biraz zeka seviyemin üstünde kaldığından olsa gerek, kampanyadaki laf oyunlarına dayanan espriyi Bigumigu’da okuyuncuya kadar hiç anlamamıştım. (Belki de zihin yorgunluğundandır, kendime o kadar da haksızlık etmeyeyim.)

Peki, niye şimdi gazeteyi görmeden yazmaya kalkıştım. Gazeteyi gördüğümde “Ben dememiş miydim?” demek ve eğer tahminlerim tutarsa bugünlerde kabızlık yaşayan zekamı ödüllendirmek için... Bana bu cesareti veren şey ise, lansman filmini görmek oldu.

Haberturk, yeni baskı teknolojileriyle bir fark yaratacaktır. Bunun ötesinde ne gibi bir değişim ve yenilik vaat ediyor, henüz anlayamıyoruz. Ebadının diğer gazetelere göre küçük olacağı söyleniyordu, ama reklam filminden öyle olmadığı anlaşılıyor. Tabloid boyutlarında olmadığı ortada, belki diğer gazetelerden birazcık küçük...

Biz diğer konuları maddeleyelim:
1.
Tekrar edeyim; Haberturk ismi külliyen yanlış olmuştur. Sakalım olmadığı için sözümün dinlenmemiş olması da gayet doğaldır. Gerekçelerimi daha önceki yazımda açıkladığım için tekrara düşmeyelim. Ancak, gazete olma faktörü hiç dikkate alınmadan TV ve haber sitesinde kullanılan logonun olduğu gibi gazeteye aktarılması ikinci bir yanlış olmuştur.
2.
Daha önce rahmetli Ufuk Güldemir’in çıkardığı Haberturk gazetesinde logo, gazete teamüllerine göre farklılaştırılmıştı. Yine daha önceki yazımda kısaca değindiğim gibi Haberturk sitesinden sonra yayın hayatına başlayan Haberturk TV, biraz ‘underground’ bir havaya sahipti. Logo ve hareketli ekran grafikleri de bu havaya uygundu. Güldemir’le tanışmadım, ama ortak bir dostumuza “Şu televizyonun elini yüzünü biraz düzeltseler!” dediğimde Güldemir’in, bunun bilinçli bir tercih olduğunu söylediğini öğrenmiştim. Sonraları televizyonun jenerikleri, kapakları ve diğer ‘motion-graphic’lerinin eli yüzü epeyce bir düzeltildi, ama bu keyifsiz logoya, herhalde “Bizi böyle tanıyorlar!” diyerek dokunulmadı. Şimdi, bu neresinden tutsan elinde kalacak logo, büyük iddialarla yayımlanacak olan gazetenin de logosu oluverdi.
3.
Haberturk gazetesinin Ufuk Güldemir yönetiminde ilk yayımlandığı zamanlarda da ismin yanlışlığını sağda solda dile getirmiştim. Son dönemlerinde bu gazetenin adı “Yarın” olmuştu. Nedenini bilmiyorum.
4.
Zamanın akışının kronolojik olarak önemli dönüm noktalarıyla anlatıldığı lansman filminde, diğer gazetelerin zamanın gerisinde kaldığı, Haberturk’un ise bugünün gazetesi olacağı iddiası öne sürülüyor. Başbakan Erdoğan’la robot Asimo’nun yan yana yürüyüşlerinin bile yer aldığı filmde, hadi radyoyu geçtim, iki büyük iletişim devriminin, TV ve İnternet’in birer önemli dönüm noktası olarak hiç yer almaması, Haberturk’un ikame rakipler (İkame tanımından kuşku duymamak pek mümkün değil ama...) karşısında ne gibi bir rekabetçi tavır sergileyeceğinin ipuçlarını görmek mümkün... Hani iri bir kuş var ya!
5.
Gelelim şu günde beş gazete (ana gazete, spor, ekonomi, bölge, magazin) yeniliğine... Buna yenilik demek elbette mümkün değil. Zaten şu anda spor ve ekonomi ekleri dışındakiler, diğer gazetelerde de ayrı... Nitekim, ekonomi ve spor sayfalarını ayrı gazete olarak yapanlar da oldu geçmişte... Hatta seri ilan sayfaları bile ayrı gazete olarak denendi. Ama bu teşebbüslerin hiçbiri başarılı olamadı. Şu anda iki büyük gazetenin sadece insan kaynakları ekleri hayatiyetini sürdürüyor. Bence bunun nedeni çok açık: Sayfaların satış değerleri... Sektörün içinde olanlar çok iyi bilirler ki, ana gazetenin ilan fiyatlarıyla eklerin fiyatları arasında çok ciddi farklar vardır. Bugün ekonomi sayfaları günlük gazetelerin en değerli tercihli ilan sayfalarını oluşturuyorlar. Eğer ekonomi sayfalarını ayrı bir ek yaparsanız, bu ekin ilan değeri Referans ve Dünya gazetelerinin pek de üstünde olamaz. Aynı şey spor sayfaları için de geçerlidir, Fotomaç ve Fanatik neyse o! Hatta o kadar bile itibarı olmaz, çünkü ne de olsa o spor gazeteleri, ihtisas gazeteleridir. Bir gazeteyi aynı anda beş kişi okusun diye buna değmez. Aile içi huzura hizmet etmek için ana gazete ve magazini ayırmak yeterlidir.
6.
Reklam filmindeki gazete örneği, gazete tasarımı konusunda da hiçbir ümit verici ışık yansıtmıyor. Bilirsiniz, bu işlerden iyi kötü anlarım. Bir grafik ürünün küçük bir parçasını gördüğümde, o tasarımın arkasındaki zihniyeti çözmek benim için hiç zor değil. Gazeteyi yapan arkadaşların emeklerine haksızlık etmek istemem, ama değişimin öncülüğüne soyunmak, önce dünyada yayımlanan gazeteleri didik didik edip sonra da Türk gazeteciliğinin katı tasarım teamüllerine çakılıp kalmak değildir. Başka bir şey gerekiyor. Anlatamıyorum, değil mi?

Son söz: Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir gazetenin rakibi artık diğer gazeteler değildir. Tüm gazeteleri tehdit eden devinim karşısında yaşam mücadelesini kazanabilecek enerjiye sahip olan bir gazete için diğer gazeteler tehdit unsuru olamaz diye düşünüyorum. İşte ben, lansman filminden, Haberturk’te bu enerjinin emarelerini hissedemedim. Bunu sağlayabilmek ise, öncelikle çok ciddi bir paradigma değişimi gerektiriyor. Bu paradigma değişiminin, şablonlarına hapsolmuş gazete sektörünün içinden çıkabileceğine de pek ihtimal vermiyorum.

Umarım yanılıyorumdur, çünkü ben “gazete”yi seviyorum.

“BEN DEMİŞTİM!” YAZISI DA BU:
NEREDE MANŞET ÜSTÜ MAVİ BİR BALTA GÖRÜRSENİZ, BİLİN Kİ O SIRADAN BİR TÜRK GAZETESİDİR... HABERTÜRK DE!