- Artık bu “de”nin ayrı yazılması gerektiğini de ben mi söyleyeceğim yani? Bakmasam bu ilanı böyle yayımlayacaktınız ha!- Bak, “d” ile “e” arasındaki harf espasında, sözcüğün genel espas düzenine göre sorun var, bir iki kıl yaklaştırman gerekiyor.
- Yahu, cümle gramer açısından doğru da, bunda bir kekrelik yok mu sence de?
- Dijital mi çektirdiniz bu fotoğrafı? Allahaşkına ne renk doygunluğu ne alan derinliği var! Bunu kullanmayı düşünmüyorsunuz değil mi?
- Filmin on yedinci saniyesinde ağız hareketleriyle ses arasında çok küçük bir senkron sorunu hissediyor gibiyim.
- İlanda nefes alacak yer kalmamış, bazı elemanları klasifiye ederek çözebilirsin belki sorunu...
- Başlığı birkaç punto daha küçültmek gerekiyor, çok bağırıyor çünkü.
- Çizgiyi ‘hairline’ yaparsan diğer elemanlarla ilişkisi daha sağlıklı olacak. Baksana, fontu da ‘Light Helvetica’ kullanmışsın.
- Hayır hayır! Ucuz olsun diye reklam filmini dijital çekemeyiz. Hadi 35 mm. çekmeyelim, ama kesin 16 mm. çekmeliyiz.
- Bu ne biçim laf be! Ben anlamam yayında toplarmış falan... Sen toplasana şunu! [ FOTOĞRAFLAR: MISHA-ART ]
Uzatmama gerek yok, reklam ajanslarında buna benzer daha yüzlerce konuşma olur/olmalıdır. Kıldan tüyden işler!... Peki, ama niye?
Hem demografik hem de psikografik açıdan daha alt katmanlarda yer alan hedef kitleye yönelik üretilen iletişim enstrümanlarıyla ilgili olarak bu ölçüde duyarlı davranmanın, bütün bunlar o hedef kitlenin anlama ve değerlendirme sınırlarının dışında kaldığı halde, ne önemi olabilir? Yani bütün bunları Hatice Teyze veya İbrahim Abi nereden anlayıp değerlendirecek de, bu ölçüde saç baş yoluyoruz?
Yoksa bütün bunlar, bir “mesleki kutsallaştırma” gereksizlikleri ve geyikleri kapsamında olmasın! Hayır, değil.
Bir yanlış anlamaya neden olmayayım; iletişimin mesajı, tonu, tarzı, üslubu ya da hedef kitleyle ilgili iletişim kodlamalarının seçimi sadedinde değil söylediklerim. Tamamen yukarıda örneklediğim duyarlılıkları içeriyor, o kadar... Gerçekten kıldan tüyden işleri yani!
1.
Her şeyden önce, bana göre, insanın özünde renk, grafik denge, oran, leke, perspektif, derinlik, müzik, resim gibi bilgiler ‘a priori’ olarak vardır. Altın oran dediğimiz şeyin ölçüsü nerede sanıyorsunuz? Eğitim, görgü gibi etmenler veya çeşitli deneyimlerle algı kapasitesi ve kalitesi gelişir. Ancak bu deneyimler ilk temel üzerine inşa edilir. Yani çoğu insan bu türden eserleri kritize edemez, ama kendi ortamında ve doğal bir biçimde maruz kaldığında reddetmez, tam tersine eğer kriterlere uygunsa benimser ve bunlardan olumlu yönde etkilenir. (Fokus grup çalışması falan yaparsanız devreler sapıtır ama!)
2.
Mesajı, belirlediğiniz katmanlardaki insanın algı kapasitesine göre seçmeniz, onun kritize edemeyeceği, hatta anlayamayacağı diğer şeyleri “algı”layamayacağı anlamına gelmez. Sadece buradaki algı gayri iradi olabilir, ama algı algıdır.
3.
Tabii, bu duyarlılıklara özen göstermezseniz o hedef kitlede konjonktürel olarak belki de çok büyük bir hüsran yaşamayabilirsiniz. Ancak, işin başka boyutları var. Televizyonlarda birçok reklam, gazetelerde birçok ilan görüyorsunuz ki, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” saçmalığının kötülerini ve pespaye örneklerini oluşturuyorlar. Hedef kitleleri nezdinde nasıl olsa iş görüyorlar mıdır bunlar, ne dersiniz?
4.
Markanın, hedef kitlenizde meşruiyet algısı sağlaması sadece o hedef kitle tarafından itibar görmesiyle mümkün değildir. Çok daha geniş bir kitlede en azından süfli, aşağı ve pespaye görünmemesi şarttır.
5.
Bilgi akışkandır ve yukarıdan aşağıya doğru akar. Meşruiyet de yukarıdan aşağıya doğru yayılır. Zaten iletişimde zaman zaman tanıklıklar (testimonial) ve şöhretler (celebrity) bu nedenle kullanılır. Markanızı yukarılarda konumlandırmamış olabilirsiniz, hatta satmazsınız da, ama orayı dikkate almanız gerekir. Çünkü orası, bir nevi kanaat önderliği makamıdır.
6.
İletişimi elbette hedef kitlenize uygun kodlamalısınız, ama bu kıldan tüyden işler için, ürettiğiniz enstrüman filmse en iyi yönetmen, grafikse en iyi grafiker, metinse edebiyat ve gramer uzmanları, resimse ressamlar ve resim öğretmenleri, müzikse en iyi müzisyenler, fotoğrafsa en iyi fotoğraf sanatçıları gölgeniz, hatta korkulu rüyanız olmalıdır. Ben en üst makamları saydım, ama nicel açıdan daha da önemlisi, oradan sizin hedef kitlenize inene kadar çeşitli kabiliyet ve kapasitelerde milyonlarca göz ve kulağın (makam) olmasıdır.
Kıldan tüyler işler için kanaat önderlerini kızdırıp kendinizi ateşe atmayın, yoksa meşruiyet çizgisini [I] [II] zor atlarsınız!