30 Haziran 2006 Cuma

| Markalaşma arayışlarında sürü psikolojisi sendromu: Bu piliçlere bir horoz mu lazım, ne?

Geçen gün arkadaşlarla bir iş üzerinde tartışıyorduk. İş, Erpiliç’e mi aitti, Şenpiliç’e mi? Yoksa Şeker Piliç’e mi? Karar veremedik de, genç arkadaşlardan biri küçük bir araştırma yaparak bize yardımcı oldu.


Bazı kategorilerde benim “sürü psikolojisi sendromu” dediğim bu türden gelişmeler yaşanabiliyor. Bu kavram, finans piyasalarında ve borsalardaki krizlerin mantığını açıklamak için de kullanılır. Ama o krizler konjonktüreldir, buradakiler ise kalıcı... Birisi açılışı yapıyor, sonra ikinci, üçüncü derken, bakmışsın bütün markaların arkasına kategori adı yapışıvermiş. Sonra da her şey çorba! Sürüden ayrılmaya kalksan dağın öte yanında kurtlar pusu kurmuş, korkuyorsun. E, ayrılmasan, zaten sürünün içinde kayıpsın!

Tabii cesaret gerekiyor, ama akıllıca bir cesaret, deli cesareti değil.

Tavuk sektöründen bahsediyorum. Hepsinin adı bi’şey, soyadı piliç... Bu arada tabii ki, tavuk değil, piliç... Vaadi içinde gizli!

Google’da piliç arayın, başlıyor Şeker Piliç, Er Piliç, Şen Piliç, Bey Piliç, Beyza Piliç, Ak Piliç (Politik avantajı iyi kavramış!), Emre Piliç, Ömür Piliç (Sahi, ne oldu buna, o kadar şaşaa ve şatafattan sonra?) Ateşli Piliç (Pardon, bu film adıymış:) diye alıp başını gidiyor maşallah!

Bir zamanlar Köy-Tür’ün sahibi olduğu Lades, kamuya ait bir marka olmasına rağmen gerçekten sürüden ayrı duruyordu? (İrade sahibi zihniyet değişince nasıl da her şey tepetaklak olabiliyor, değil mi?) Bana göre şu anda sanki Banvit iyi gidiyor. Tabii ki tek başına marka isminin avantajı değil bu... Marka isminde sürüye takılmayan zihniyet tabii işin kendisine de doğrudan yansıyor.

Buraya bir horoz lazım. (Eskiden horozlu cep aynaları vardı, bilir misiniz?)


Yine “sürü psikolojisi sendromu” PVC kapı ve pencere sektöründe de hakim. Zavallı Pimapen! Koca marka sürüden ayrılmak için Dr. Pimapen diye kıvranıp, patinaj yapıp duruyor. Bir zamanlar avantaj olan rekabet silahının namlusu, şimdi kendisine dönmüş durumda. Ne var? Hepsi pen... Kimi şupen, kimi bupen!

Winsa, sürüden ayrılma stratejisi ve farklı konumlandırmasıyla başarılı olabildi mi, bilmiyorum. Rakamlara falan bakmadan, dışarıya yansıyan imajı fena görünmüyor.

Peki, ne yapmak lazım? Öyle hazır reçetesi yok. Beyin duvarlarını çatlatırcasına düşünmek, bi‘yerleri terletircesine çalışmak gerekiyor. Ama sürüden kurtulmadan doktorluk diploması da alsan, profesör de olsan faydası yok! Yok.

İNTİHAR EDEN KOYUNLAR

Temmuz ayında Van’ın Gevaş ilçesinde, önce bir koyun ardından da 1479 koyun uçurumdan aşağıya atlayınca, bu facia basında “koyunlar intihar etti” diye haber oldu; kısa süre sonra Bitlis’in Tatvan ilçesinde de koyun intiharları yaşandı. Demeye kalmadı; Ağustos ayında Hakkari’nin Durankaya beldesinde bu kez “dana intiharları” meydana geldi. Bu konuya takılmıştım; “sürü psikolojisi” ne menem bir şeydir kavrayabilmek için Gustave le Bon’un “Kitleler Psikolojisi” kitabına el attım ve aradığımı da 125. sayfada buldum:

“Tekrar tekrar aynı tarzda ortaya atılan iddialar, fikir cereyanı dediğimiz şeyi husule getirir ve o zaman sirayetin kudretli mekanizması işe karışır. Fikirler, hisler, heyecanlar, inançlar kitleler üzerinden mikropların sirayeti kadar kudretli tesirlere maliktirler. Bu hadise bir sürü halinde bulundukları zaman hayvanlarda da görülebilir. Bir veya birkaç koyunun bir şeyden ürkmesi derhal öteki koyunları da ürkütür.” MELİH PEKDEMİR