Selüloz uygarlığının ya da Gutenberg Galaksisi’nin yavaş yavaş sonuna mı yaklaşıyoruz? Belki daha bir süre bu soruya net bir cevap veremeyeceğiz. Ben zaman zaman cevaplamaya çalışıyorum ama, sesimin pek de gür çıktığını söyleyemem.
“Gazeteler ölüyor mu?” başlıklı yazımda İnternet’le gazeteyi fotoğraf-sinema analojisiyle karşılaştırmaya çalışmıştım: “Gazete, dış gerçekliğin dondurulmuş halidir, dış zamana göndermeler yapar. İnternet ise, kendi iç zamanına gönderme yapan devingen bir süreçtir. Gazete yakalar. İnternet medyası ise ‘şimdi ve burada’yı ıskalar, an’ı asla yakalayamaz, çünkü bir süreçtir. Gazete ile nesnel bir ilişki kurulabilir. (Burası çok önemli.) Bir nesne olarak gazete ve karşısında onu görüp değerlendiren bir özne vardır. İnternet’te ise özne, o zaman ve uzam içinde erir.”
Gazete ve dergi gibi ‘an’ı yakalayıp donduran mecralar, yerlerini elektronik ve dijital medyaya terkettiğinde “kapaklar” da hayatımızdan çekilmiş olacak. Biz de artık şu fani dünyada bir “kapak” bile olamadan terk-i diyar edeceğiz!
Allah’tan Time, o aynalı kapağını yaparak “Yılın kişisi sensin. Evet, sen. Bilişim Çağı senin kontrolünde... Kendi dünyana hoşgeldin.” diyerek yüreklerimize su serpmişti de, biz de bir kez olsun “kapak” olma keyfini yaşamıştık. Yani, “bilişim çağı”nı “kapak” yapan da, yine selülozdan mamül Time dergisi olmuştu.
Selüloz uygarlığının sonuna gelinmesi ya da McLuhan’ın Gutenberg Galaksisi’nin infilak etmesiyle birlikte artık ne ben ne de Obama “kapak” olabilecek. Hatta “kapak kızları” da İnternet’teki seri fotoğraf galerilerinin sıradan güzellerine dönüşecekler.
Yazık!