26 Şubat 2007 Pazartesi

| Grafik tasarım: İki boyutlu yüzeyde dört boyutlu bir evren yaratmak...

Grafik, grafik sanatı, grafik tasarım ve görsel iletişim tasarımı... Kavramlarda netleşmek, diyaloğu ve anlaşmayı kolaylaştırır. Grafik; elbette resim, heykel gibi bir sanat dalıdır. Grafik tasarım ise kimi zaman yaratım süreci, kimi zaman da nihai eserle ilgili bir fikir verir bize.


Grafik Tasarım dergisinin Kasım 2006 sayısında Yrd. Doç. Dr. Seval Dülgeroğlu Yavuz’un güzel incelemesinde aktardığı Jorge Frascara’nın “grafik tasarım”ı dar kapsamlı bularak yerine önerdiği “görsel iletişim tasarımı”nın (visual communication design) benim ilgi alanlarımı daha çok kapsadığını düşünüyor, ama bu kavramı “grafik tasarım”dan daha geniş kapsamlı göremiyorum. Eğer “görsel iletişim”le ifade etmek istediğimiz şey, iletişimin kapsamı içine giren tüm “görsel” etkinliklerse, bu durumda bu kavram daha da fazla jenerikleşerek “grafik”i anlatmakta zorlanacaktır.

Buna fazla takılmayalım, ama önerilen bu yeni yaklaşımla “grafik sanatı”yla “görsel iletişim tasarımı”da kavramsal temelde ayrışmış oluyor. Ayrıca tartışırız, ancak ben, yaptığımız işi sanat kapsamı içinde görmüyorum.

“Görsel iletişim tasarımı” deyince, zaten işin sanatsal etkinlikten uzaklaşmış olduğunu hissediyoruz. Ama şurası çok önemlidir ki, konu, estetiğin ve güzellik felsefesinin kapsamı dışına çıkmamaktadır. Yani, sanatın bazı normları bizim için de norm olma özelliğini korurken, grafik, yarattığımız eserin nihai hedefi bakımından “sanat”tan ayrılmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak bilim adamları belki daha kesin yargılar ortaya koyabilirler, ama meydan boşken ben görüşümü söyleyeyim; bana göre görsel algı, işitsel algının daha üst bir aşamasıdır. Bazı arkadaşların, bebeğin anne karnında geçirdiği dönemden dünyaya geldiği ilk aylara kadar henüz görsel algı organının işlevini yerine getirmediği, oysa işitsel algının çok daha önce başladığını söyleyerek kulağı daha fazla önemsediklerini söylemelerine rağmen, bu, bana pek ikna edici gelmiyor.

İnsanlığın, başlagıçta iletişimi ses-simgelerle yaptığını elbette kabul etmeliyiz. Hâlâ da ses sistemi üzerine kurulu olan dili, iletişimin en yaygın aracı olarak kullanmaya devam ediyoruz. Tarihin daha yakın dönemlerinde geliştirilmiş olan işaret sistemi ise, yalnızca mesajı kayıt altına alma ve yayma fonksiyonuyla kalmamış, daha sofistike ve soyut mesajların iletilmesinin en önemli aracı haline gelmiştir.

Görsel iletişim tasarımı, işte bu imkanı, belli amaçlar doğrultusunda en etkili bir biçimde kullanma etkinliğinin adıdır. Mesaj bolluğu nedeniyle, bugün itibariyle grafik tasarımın anlatım ve etkileme gücü, sese/söze dayalı anlatım gücünü aşmıştır. Farklı farklı dilleri konuşan çok daha geniş kitlelere grafik simgelerle aynı şeyleri anlatma ve aktarma imkanı vardır. Pazarlama iletişiminde grafik sanatının temel işlevi bir mesajı iletmek, bir ürün ya da hizmeti tanıtmak, daha da önemlisi diğer iletişim etkinlikleriyle birlikte markayı inşa etmektir. Şunu da unutmayalım ki, tüm görsel ve işitsel iletişim imkanlarını bünyesinde toplayan yeni mecraların grafik tasarım disiplinine duyacağı ihtiyaç daha da artmaktadır.

Bu kadar laftan sonra şu dördüncü boyuta geçmenin zamanı geldi galiba... İki boyutlu bir yüzeyde üç boyutlu bir eser ortaya çıkarmak bile fizik olarak mümkün değilken, dördüncü boyutun da nereden çıktığı sorularını duymuyor değilim.

Bir grafik tasarımcının yarattığı eserde üçüncü boyut etki ve duygusunu nasıl yaratacağı cevapsız bir soru değildir. Dördüncü boyuta gelince; bunun, zaman mı, hız mı olduğu konusunda henüz bir netleşme sağlanmamış olmasına rağmen, ben, her ikisini de bu boyutun nitelikleri olarak kabul etmekte bir sakınca görmüyorum.

Zaman ve hız, aynı zamanda yaşam emareleridir. Daha da önemlisi, zaman; geçmiş, bugün ve gelecek anlamına gelmektedir. Bir iletişim aracı olarak grafik eser, hem yaşayan bir canlı olmalı, hem de gecmişten değerler devşiren, bugünün ihtiyacına cevap veren ve gelecek vizyonu öneren bir strüktüre sahip olma yeteneği taşımalıdır.

Bu, dördüncü boyuttur... Bir boyut (Hadi buna da beşinci boyut diyelim.) daha var ki, bu, belki bir sanat dalı olarak grafiği çok ilgilendirmese de, bana göre bir iletişim etkinliği olarak grafik tasarımın olmazsa olmazları arasına girer. Aslında bu boyut, genel olarak tüm iletişim yöntemlerinin niteliğini oluşturmalıdır diye düşünüyorum ve grafik tasarımcıların bu konu üzerine kafa yormalarını önemsiyorum.

Bildiğimiz gibi felsefenin kapsamı içine giren üç temel normatif bilim dalı var: Doğruluk temeli üzerine kurulmuş mantık, iyilik temeli üzerine kurulmuş ahlak ve güzellik temeli üzerine kurulmuş estetik... Bunları doğru-yanlış, iyi-kötü ve güzel-çirkin şeklinde zıtlıklarıyla birlikte ifade edebiliriz. Aslında şunu söylüyorum; nasıl ki insanlık uzun süre ve büyük çoğunlukla “yanlış”ta ve “kötü”de ısrar etmezse, yine uzun süre ve büyük çoğunlukla “çirkin”e demir atmaz. Elbette insanın özünde yanlış, kötü ve çirkin de var ve iradesini bu yönde de kullanabiliyor. Ama asıl liman doğru, iyi ve güzeldir. Kalıcı değerler yaratmak isteyenlerin odaklanacağı yer de burasıdır. Belki burada “fayda” konusunda bir tartışma olabilir; ayrı bir kategori olarak mı değerlendirileceği, yoksa “mantık”ın bir tezahürü olarak mı görüleceği şeklinde... Ama sonuçta o da “pozitif” alanın içindedir. Hatta, Prof. Dr. Mustafa Ergün’ün Sanat Felsefesi isimli makalesinden öğrendiğime göre filozoflar arasında “Faydalı olan güzel, güzel olan iyi ve aynı zamanda faydalıdır.” görüşünü savunanlar da olmuştur.

Bu paragrafı lütfen bir megalomaninin tezahürü olarak görmeyiniz. Bir yerde okumuştum. Osmanlı uygarlığı “üç selim formülü” ekseni üzerinde inşa edilmiş. (Selimler ben değilim, o nedenle baş harfini küçük yazıyorum. Osmanlı padişahları Yavuz Selim, II. Selim ya da III. Selim hiç değil.) Üç selim şunlar: Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim...

Yani üç kavramı, sadece sözlük anlamlarıyla; doğru akıl (sağduyu), temiz kalp (gönül) ve üstün beğeni (estetik) olarak çevirebiliriz. Hadi bunlara kısaca; doğruluk, iyilik, güzellik diyelim. Güzellik, zaten bir grafik eserin temel niteliği olduğuna göre, doğruluk ve iyiliği bir başka boyut olarak temel esaslar arasına koyabiliriz.

Bir sanat olarak grafik eserde, güzellik dışında iyilik ve doğruluk niteliklerinin olmaması onu sanat eseri olmaktan çıkarmaz. Ancak, esere bir görsel iletişim tasarımı olarak baktığımızda, bence, insanlığın vazgeçilmez ve temel terazileri olan doğruluk ve iyiliğin eksik olması, eserin işlevini yerine getirme konusunda da ciddi bir eksiklik yaratacaktır. Grafik tasarımcının, bir iletişim mimarı olarak bunu dikkate almaması düşünülemez.

Görsel iletişim tasarımını yalnızca bir “iletim” olmaktan çıkarıp gerçek bir “iletişim”e dönüştürebilmek, hedef kitle algısına göndereceğimiz doğru kodlamalardan geçer.

GRAFİK TASARIM DERGİSİNİN ARALIK 2006 TARİHLİ 3. SAYISINDAKİ “KAFA LAMBASI” ADLI KÖŞEMDE YAYIMLANMIŞTIR.