2 Mart 2006 Perşembe

| Sağlam bir “strateji” üzerine çakılmayan hiçbir “anlam” algısal bütünlüğe sahip olamaz.

Pazarlama iletişimi “yaratıcı” profesyonellerinin manifestosu. Bence.


Biz de her insan gibi “iş”imizi yaparız.

Bizler, fikir ve estetik yaratıcıları olarak her anlamın ya da fikrin en az bir tane henüz üretilmemiş biçimi olduğunu biliriz.

İçinde “anlam” yer almadığı sürece hiçbir “form”un ve hiçbir “söz”ün hiçbir biçimde bir “iletişim kodlaması” olarak tasarlanamaz ve önerilemez olduğunun farkındayız.

Arada kendimiz için yaptığımız olursa da, eseri, onun muhatabıyla birlikte, onun algısında ve onun için yarattığımızı hiç unutmayız.

Daha önce ulaşılmış hiçbir hedef, üretilmiş hiçbir fikir “mükemmel”i ve “biricik” olanı arayışta cesaretimizi kırmaz.

Düşlediğimiz “mükemmel” ile gerçekleşen “mükemmel” arasında her zaman bir mesafe olacağını, bu mesafeyi kapatma eyleminin kendisinin de yaratımın bir parçası olduğunu düşünürüz.

Her şeyin sadece sınırlarıyla kavranmadığını, sınırsızlığın ya da sonsuzluğun da kavranabilir ve kavratılabilir bir şey olduğuna inanırız.

Hiçbir tasarım nihai ve mükemmel değildir... Öyle düşünürüz. Ancak en geniş kitlenin ortak beğenisine razı olmayı da biliriz.

Bildiğimiz her şeyi, gerektiğinde yeniden düşünme, gözden geçirme cesaretinin gerekliliğini umursarız. Bilginin, derin karanlıklardaki yaratıcılık cevherini çıkarmak için şart olduğuna inanırız. Kafa lambamızı takmadan ocağa inmeyiz.

“Cin fikir-hin fikir” kurnazlıkları peşinden koşmayız. Zekanın parıltısını, daima bilginin ve yaratıcılığın, güzelliğin ve iyiliğin kollarına emanet ederiz.

Düşünce yolunu açmadan, yaratıcılığın tökezlediğini ve topalladığını çok görmüşüzdür.

Bizler, “hoş ve güzel” olanın baştan çıkarıcılığını iyi biliriz. Ancak “doğru ve iyi” olan da bizim için vazgeçilmezdir.

Sanatçı olduğumuz yolundaki bize yönelik iddialar ilgi alanımıza girmez. Ancak biz sanatın tüm alanlarıyla ilgileniriz.

“İş”i bir “emanet” olarak görürüz. Yaratıcılığımızı, kendimizi ifade etme aracı olarak kullanmaktan kaçınırız; ancak eserimizin yine de bizi ifade etmiş olacağını aklımızdan çıkarmayız.

Sanatın, nesnenin ardındaki gerçeği ve anlamı arama eylemi olduğunun farkındayız. Oysa biz nesne için “gerçeklik” ve “anlam” yaratırız.

Her anlamın insana ait tüm ayrıntılarının hesaba katılması gerektiğini bildiğimiz gibi, sağlam bir strateji üzerine çakılmayan hiçbir anlamın algısal bütünlüğe sahip olamayacağına da eminiz.

Hiçbir önerinin “niçin”ini ve “nasıl”ını kendimiz cevaplamadan hiç kimseden keşfetmesini beklemeyiz.

Biz de her insan gibi “iş”imizi yaparız.