“Marketing is power, soft power...” başlıklı yazımdan sonra, dünya çapında emperyalizm deyince MacDonald’s’la birlikte birkaç emperyalist simgeden biri olarak olarak kabul edilen, sosyalist hareketler tarafından işçi, İslamcılar tarafından İslam düşmanı olarak suçlanan Coca Cola’ya, “kaba güç” ve “ince güç” yaklaşımları kapsamında bir göz atmak niyetindeydim. Ancak fırsat bulamadım.
Geçenlerde, nerede olduğunu hatırlayamadım, bir habere rastladım. Coca Cola, Amerika’nın özellikle Ortadoğu’da güç kullanımından kaynaklanan aşırı olumsuz imajı ve gün geçtikçe yükselen tepkiler karşısında Amerikan devletiyle arasına daha da bir mesafe koyma stratejisine yönelmeyi düşünüyormuş. Haberi daha sonra bulur ve nasıl olsa ayrıntılı incelerim düşüncesiyle üstünde çok durmamıştım. Fakat bulamadım. (Gören varsa haber verir mi?) Bu nedenle doğruluk derecesiyle ilgili olarak bir araştırma da yapamamış oldum.
Evet, Amerika’nın, kendi markalarına verdiği imaj desteği son yıllarda tersine bir etki yapıyor olabilir mi? Mesela, bir yandan Coca Cola “hayatın tadı” derken, diğer yandan Amerika’nın “ölüm bombaları” bu mesajı ne kadar kirletiyordur acaba? Bilemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Coca Cola şimdiye kadar Amerikan desteğini reddetmemesine rağmen hiçbir zaman da bunun arkasına sığınmadı. Yani daima “ince güc”ünün imkanlarını sonuna kadar kullanma yönünde stratejiler geliştirdi ve uyguladı. Bunda da başarılı oldu.
Bir yandan Bush müslümanlara karşı “haçlı seferleri”nden bahsederken diğer yandan Coca Cola, Ülker’in Cola Turka’sını utandıracak biçimde Türk TV’lerinde muhteşem “Ramazan güzellemeleri” yayınlıyordu. Vallahi, bizim Diyanet İşleri, binlerce din adamı ve katrilyonluk bütçeleriyle bu etkide bir “tebliğ” faaliyeti yapamadığı gibi, yapabilecek yetenek ve birikime de sahip görünmüyor zaten.
İşte “ince güc”ün gücü...