15 Kasım 2005 Salı

| Serbest piyasa ekonomisi, herkes için aynı ölçüde serbest mi?

Güven Borça geçtiğimiz yaz aylarında Marketing Türkiye’de “Markaların Geleceği” başlıklı bir üçleme yayınladı. Bu yazılardan ilki “Küçük Balık, Büyük Balık”, ikincisi “Dünyanın Yol Ayrımı”, sonuncusu ise “Segmentation Forever” alt başlıklarını taşıyordu. Yazılar, markaların geleceğiyle küreselleşme arasındaki ilişkiyi irdeliyor ve ciddi siyasal açılımlar içeriyordu. Her ne kadar Güven Borça meseleleri “aslında konum değil” tavrında ele alıyor olsa da çok ciddi ve berrak bir analiz ortaya koyuyordu.

Bu yazılar, içerik olarak kiminin umurunda olmadığı, kiminin de işine gelmediği için çok yankı bulmadı. Oysa buradaki analizlerde, bırakın pazarlama sektörünü, genel olarak iş ve siyaset dünyasının bile önünü aydınlatacak uyarı ve hatırlatmalarda bulunuyordu, Güven Borça…

Okumanızı hararetle tavsiye ettiğim için yazılara ulaşabileceğiniz linkleri burada veriyorum:

Küçük Balık, Büyük Balık
Dünyanın Yol Ayrımı
Segmentation Forever

Serbest pazar ekonomisinin herkes için aynı ölçüde serbest olup olmadığı kapitalizmin ilk dönemlerinden beri tartışılan bir konudur. Sonuçta kapitalizmin bugünkü geldiği nokta itibariyle, özellikle son birkaç yıldaki dramatik evrilişini de göz önünde bulunduracak olursak, bundan, tüm dünyanın etkilenmemesini düşünmek mümkün olmaz. Peki, ait olduğumuz sektör ya da sektörler açısından bunun analizini yapmadan doğru bir hedefe yol almak söz konusu olabilir mi? Güven Borça yolumuzu aydınlatıyor.

O günlerde ilk iki yazıyı nedense kaçırmış olduğum için önce son yazıyı okudum. Hemen ilk iki yazıya ulaştım ve o heyecanla Borça’ya duygularımı aktaran bir posta gönderdim:

"Üç sayıdır Marketing Türkiye’de, bizim sektörün kafa konforuna pek de uygun olmayan yazılar kaleme alıyorsun. İlgiyle okuyorum.

Bu diziyi sürderecek misin bilmiyorum, ama 'kapitalizm ve tekelleşme' ve 'küresel tekelleşme' konularına bir miktar ilgi duyduğum için arşivimde bulunan iki dokümanı tartışmaya küçük bir katkı olması adına sana gönderiyorum. Biri Yıldız Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Meryem Koray’ın 'Küreselleşme Süreci ve Ulus-Devlet, Ekonomi, Siyaset Tartışmaları' başlıklı bildirisi, diğeri de Immanuel Wallerstein ile 1997 yılında yapılmış bir söyleşi...

Tabii kapitalizm, piyasa, hegemonik güçler ve tekelleşme konularına girince Immanuel Wallerstein, Jürgen Habermas ve Fernand Braudel gibi düşünür bilimadamlarını saygıyla anmak gerekir.

Biraz uzun olacak, ama bak Braudel sana nasıl destek veriyor:

'Dün olduğu gibi bugün de, Sanayi Devrimi’nden önce olduğu gibi sonra da, kapitalizmin gerçek yurdu anti-piyasadır; büyük yağmacıların homurdandığı ve orman kanununun geçerli olduğu karşı-piyasa (counter-market)... Sözümona 'hür' dünya müstesna bir dönüşüm yaşıyor; artan üretim potansiyeli, dev ve çoğunlukla çok uluslu şirketlerin mantar gibi büyümesi, her şeye gücü yeten piyasanın, piyasa ekonomisinin eski düzenini tersine çevirdi. Piyasa yasaları artık dev şirketler için geçerli değildir. Galbraith bu yeni olguya ‘sanayi sistemi’ diyor, Perroux ise ‘organizasyon’. Her ikisi de haklıdırlar. Piyasa ekonomisinin bel kemiği rekabettir; kapitalizm ise varlığını rekabeti mümkün olduğu kadar ortadan kaldırmaya borçlu. Bu hususta en büyük yardımcıları ise devlet ve toplum. Kapitalizm ancak devlet ile özdeş hale geldiği zaman, kendisi devlet olduğu zaman muzaffer olur. Diğer yandan, küçük azınlığın koruluğu diyebileceğimiz kapitalizm, toplumun aktif suç ortaklığı olmadan varlığını sürdüremez.'

Bir de Wallerstein’tan azıcık yürek ferahlatan bir analiz: 'Bana sorarsanız bu (Batı'nın izafi yükselişi. AST) irrasyonel bir serüvendi. Polanyi’nin ifadesiyle 'Ekonominin toplumsal ilişkilere gömülü olması gerekirken, toplumsal ilişkilerin ekonomik sisteme gömülü olduğu' bu acayip sistemi Batı icat etti. Bütün diğer uygarlıklar gayet akılcı bir biçimde bu terslikten kaçınmışlardı. Maddesi itibariyle akıldışı olan bu sistem sürdürülebilir değildir. Ancak, insanlığın şimdi daha akıllıca bir sistem geliştirip geliştiremeyeceği de belli değildir.'

Daha iyi bir gelecek adına ümitlenmek için bir ‘marketing’ dergisinde yayınlanan bu yazılar(ın) bile bize ışık olabilir. Aklına sağlık.”

Sözünü ettiğim dokümanları sizlerle de paylaşmayı arzu ederim. Ama öncelikle Güven Borça’nın yazılarını okumalısınız.

Çoğu meslek için pratik bilgi ve teknik donanım dışında aynı zamanda bir entelektüel birikime ihtiyaç vardır. Ama bizim meslekte daha da fazlası gerekir. Teşekkürler Güven Borça.

OKUMA PARÇALARI:
Immanuel Wallerstein'la Söyleşi
Küreselleşme Süreci ve Ulus-Devlet, Ekonomi, Siyaset Tartışmaları | Meryem Koray
Alınacak Dersler: Balta Limanından Tanzimata... | Tansel Güçlü