11 Mart 2006 Cumartesi

| Mümkün olsaydı, “tüketici” yerine “yenidenüretici” demeyi tercih ederdik!

Zeynep Özata'nın Kitlesel Bireyselleştirme (Mass Customisation), Üreten Tüketici (Prosumer) konularındaki fikir jimnastikleri, Alper Akcan'ın bir yazıma karşılık “Mükemmele ulaşmak zor olmanın ötesinde imkansız aslında. Belki de işimizi bu kadar sevmemizin sebebi bu. Neden mi imkansız? Çünkü mükemmellik formülündeki bir değişken var ki, her şeyi alt üst ediyor; zaman... Tutamıyorsunuz, engel olamıyorsunuz.” şeklindeki yorumu, bana, 1994‘te kaleme aldığım “reklamcı manifestosu” havasındaki yazıyı hatırlattı. Baktım, üzerinden on iki yıl geçmiş olmasına karşın pek eskimemiş, hatta yeni yaklaşımlar bu görüşleri belirli ölçüde doğruluyor. Birlikte okuyalım mı?


Biz, insanların düşgücünü harekete geçirmenin nasıl bir yaratım, nasıl bir “yenidenüretim” süreci başlattığını çok gördük.

“Bir nesneyi değerli kılan, insanların o nesneye yükledikleri anlamdır.”

“Ürün, ancak simgesel ve fonksiyonel değerin bir araya gelmesiyle marka olabilir.”

“Rekabetin gücü simgesel alandadır.”

“Simgesel değer bir firmanın ilk sınai aktifidir, bilançolarda görünmese bile...”

Biz, bu gibi önermeleri ciddiye alırız.
Bunlar üzerine uzun uzun kafa yorarız.

Binlerce seçkin kafanın, binlerce yıldır cevaplandırmaya çalıştıkları “somut nesnenin nerede bitip soyut imgenin nerede bağladığı” sorusuna biz de cevap veremeyiz.

Ama biz şunu çok iyi yaparız:

Bu soruyu, sizin ürettiğiniz nitelikli ürün ve hizmetlere uyarlarız. Bunu da, sizin ürettiklerinizin doğru tüketilmesini sağlamak için yaparız.

Biz, sizin üretiminizin içinde zaten var olan “düşgücü”nü harekete geçiririz.

Sizin düşgücünüzün somutlaşmış biçimi olan ürününüzü, başka insanların düşgücüyle buluştururuz.

O başka insanlara, bazı başka insanlar “tüketici” derler. Biz, mümkün olsaydı, onlara “tüketici” yerine “yenidenüretici” demeyi tercih ederdik.

Çünkü biz, insanların düşgücünü harekete geçirmenin nasıl bir yaratım, nasıl bir “yenidenüretim” süreci başlattığını çok gördük.

Biz, işte tam bunu yaparız:

Sizin düşgücünüzün somutlaşmış hali olan ürününüzü, başka insanların düşgücüyle buluştururuz.

Bu buluşma, her defasında “biricik”tir.

“O anda, orada, öyle”dir.

Başka zaman, başka yerde, bambaşkadır.

Biz, her zaman, işte o “biricik”in peşindeyiz.

***
Şimdi, burada, böyle...
Yarın, orada, öyle...

Yani hep taze, hep “biricik”.

İllüstrasyon için Sanat Yönetmeni Kayhan Başpınar'a teşekkürler...