8 Ekim 2006 Pazar

| Hanımlar! Saçlarınızı dolgunlaştırmadıysanız sakın bu yazıyı okumayın!

Şu reklamlara hiç bulaşmayayım diyorum, ama ne yazık ki onlar bana bulaşıyor. Ogilvy’nin bir zamanlar söylediği “Tüketici geri zekalı değildir, o sizin karınızdır.” sözüne inat kadınları, yani tüketicilerini ebleh yerine koyan, onlar yetmiyormuş gibi erkekleri de saç fetişisti salaklar olarak gösteren şampuan reklamına takmadan geçemem vallahi. İsim vermiyorum diyeceğim, ama ne yazık ki vermesem de hemen anlayacaksınız; çünkü aptal yerine konulduğunuz örnekler arasında bu reklam serisinin ayrıcalıklı bir yeri var.


Hani bir yazımda diyordum ya, büyükler kendilerine özgü ‘satış’ yöntemleriyle idare edebilirler, pazarlamayı da çoğu zaman yalnızca bir enstrüman olarak kullanırlar, reklamı da propagandayla karıştırırlar diye... Tam onun örneği diyeceğim, ama propaganda tanımına sokmakta bile zorlanıyorum.

Sanırım büyük bir restoranın mutfak bölümü, kızartmalar, yağlı yemekler falan yapılıyor. Ortam saç için hiç uygun değil anlamında... Bu arada Brezilya göçmeni tipli hoş bir hanım, mutfakta çalışan erkek arkadaşlarından birine akşama yemeğe davetli olduğunu söylüyor. Daveti kimin yaptığı da malum tabii...

Erkeğin tepkisi ne olsa iyi: “Sadece saçlarını dolgunlaştırmak bile yarım saatini alır!” Yani yetişemezsin demeye getiriyor. Oysa kız, sabah saçlarını o şampuanla yıkayarak zaten dolgunlaştırmıştır, o kadar yağın kirin arasında da saçları dolgunluğunu yitirmemiştir.


Tam “Haydaaaa!” denilecek bir durum yani! Allahaşkına, erkeklere soruyorum; siz hiç hayatınızda karınızın, sevgilinizin ya da hanım arkadaşınızın saç dolgunluğu problematiğiyle ilgilendiniz mi? Ya da hanımlar; kocanız, sevgiliniz ya da erkek arkadaşınız tarafından böyle bir soruya muhatap oldunuz mu? Bundan sonra muhatap olmanız milyonda bilmem kaç bile olsa, hiç ihtimal dahilinde midir?

Diyelim ki, bu filmdeki erkeğin aslında kıza ilgisi var, içten içe bir kıskançlık krizi içinde... Yani kızın davete katılmasını istemiyor, o nedenle de böyle salakça bir mazeret ileri sürüyor. Hadi öyle düşünelim, ama emin olun aşık erkek bile bu kadar aptallaşmaz, daha yaratıcı mazeretler geliştirebilir.

Bu markanın eski filmlerine hiç değinmeyeyim de, sinirlerimiz daha fazla bozulmasın.

Markanın yu-es-piii’si “dolgun saçlar” olabilir de, bunu herkesi aptal yerine koyarak vermek zorunda değil ki? Tamam, bu senaryolar, kesinlikle Amerikalılara yönelik yazılmıştır, biz üstümüze almayalım!


Bakın şimdi, Amerika deyince de aklıma neler geldi. Ünlü Rus tiyatro kuramcısı Konstantin Stanislavski tarafından sistemleştirilmiş özdeşleyime dayalı oyunculuk yönteminin Hollywood’u nasıl etkilediği, Elia Kazan tarafından kurulan “Actors Studio”dan Marlon Brando, Al Pacino gibi nasıl büyük oyuncuların yetiştiği, her ne kadar aktör Nicolas Cage’in oyunculuğunda zirveye çıktığı söyleniyorsa da, aklınıza gelebilecek nerdeyse bütün büyük Hollywood oyuncularını eğitmiş (Gökten zembille ya da medya pohpohlamasıyla gelmiyor bu yetenekler!) metod oyunculuğunun (method acting) tüm Hollywood sinema endüstrisini nasıl derinden değişime uğrattığı ve “oyunculuk” dışında bizzat sanatın kendisini nasıl başkalaştırdığı çok kapsamlı bir konudur ve benim işim de değildir. Ancak, bütün bu çabalardan, reklam sektörünün bir iletişim enstrümanı olarak sinema sanatından devşirdiği reklam filmlerinin hiç nasibini almaması düşünülebilir mi?

Neyse, uzatmayayım da, diyeceğimi diyeyim: Bir; kesinlikle ve kesinlikle tüketiciyi/seyirciyi aptal yerine koyma ya da ebleh sanma! İki; üstat Stanislavski’yi ticari bir işe alet ediyorum ama, reklam filmi, “Ben reklam değilim.” algısı yaratma başarısını gösterebilmeli, izleyicisini kendi dünyasının içine çekebilmelidir. Üç; şimdi de Marksist-Leninist hedeflerini ve kapitalizm eleştirisini bir yana koyup (Çok kötüyüz, çok!) Bertolt Brecht’i işin içine sokalım, eğer reklam filmi “Ben reklam filmiyim.” diyecekse, ayrıca şunu da demelidir: “Reklam filmiyim, ama bak, seni de işini içine sokuyorum, düşündürüyorum, zekanı ödüllendiriyorum, hatta eğlendiriyorum. Daha ne istiyorsun?”

O kadar “Saçlarınızı dolgunlaştırmadıysanız sakın bu yazıyı okumayın!” demiştim, okudunuz değil mi? Neyse, zaten ben de hayatımda ilk ve son kez sizin saç dolgunluğu sorununuza burnumu sokmuş oldum. Sadece nasıl oluyor diye bir denemeydi!
[ FOTOĞRAFLAR: KASSANDRA ]

NOT: BURADAKİ FOTOĞRAFLARIN MALUM MARKAYLA HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR.