İlginçtir, bu logo tartışmaları hep “on bir ayın sultanı”na mı denk geliyor? Bundan üç yıl önce de bu ayda, Ali Saydam’la Yapı Kredi’nin yeni logosunu tartışmıştık. Konu biraz uzayınca son yazının başlığını, ayın mana ve ehemmiyetine uygun olarak “Temcit pilavı değil, harnup şerbeti kabilinden: Logo tartışmasına devam...” diye atmıştım. Temcit pilavının, harnup şerbetinin, hatta keçiboynuzunun, keçiboynuzu çekirdeğinin, kıratın, karatın ne demeye geldiğini merak edenler bu yazıma göz atabilirler.
Şimdi yine aynı başlığı atabilirdim, ama Martin Lindstrom ne temcit pilavını bilir ne de harnup şerbetini! “Logonun otopsi raporunu yazmak için bu kadar acele etmeyelim!” ve The Brand Age’te yayımlanan “Bir cinayetin azmettiricisi olmamak için!” başlıklı iki yazımdan sonra bu dördüncüsü… E, üçüncüsü nerde? Üçüncü yazının bu konuyla ilgisi yokmuş gibi duruyordu, ama var. Yazı da şu: “Keşke bütün dünya Çin yazısı kullansaydı!”
İdeografik bir yazı olarak Çin yazısının, fonografik diğer yazılara göre farkını kısaca irdelediğimiz bu yazı vesilesiyle çok değerli katkılar aldım FriendFeed ve Facebook dolaylarından... Onları da paylaşacağım, ama öncelikle yazıdan sadece bir cümlenin altını çizmem gerekiyor: “Fonogram dillerde harf kombinasyonlarıyla anlamlı sözcükler üretmek pratik bir yöntemdir, ama bence nihai olarak ‘elma’ (yazısı) da bir ideogramdır. Yani iki dil grubu arasındaki farklılık, sonuçlarda değil, yöntemdedir.” Tabii bu yargı, Çin yazısının kendi coğrafyasındaki işlekliğiyle ilgili ilginç farklılığını yok sayma anlamına gelmiyor.
The Brand Age’in Eylül sayısında da aynı konuyu sürdüreceğim için burada fazla uzatmayacağım, ama kestirmeden şunu söyleyeyim: Eğer “elma” yazısının bir ideogram olduğunu doğru bir yargı olarak kabul edersek, logoların da birer ideogram olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta “logogram” sözcüğünün de “ideogram”la aynı anlamda kullanıldığını, ideogramlardan oluşan yazı sistemlerine “logografik yazı sistemleri” adı verildiğini hatırlatayım. Tamam, sözcüklerin etimolojisine takılmak güncel kavramları açıklamakta sorunlar yaratabilir, ama buna hepten kayıtsız kalamayacağımızı da kabul etmeliyiz.
FriendFeed’teki tartışmada Özgür Uçkan ve Uğur Özmen hocalar, Cahit Akın, İpek Aral Kişioğlu, Ex Istance, Nurdan Gencel, Demet Demiray ve Onur Gündüz’ün değerli katkıları konunun bambaşka bağlamlarıyla da ilişki kurmamı sağlarken, Facebook’tan Şamil A.Ş. Erkan’ın verdiği birkaç bağlantı doğrusu çok işime yaradı.
Bunlardan biri, Yrd. Doç. Dr. Sinan Canan’ın “Lisan nedir?” başlıklı yazısı... Canan, bu yazısında Çince ile diğer diller arasındaki farka değinirken, bir İngiliz ve bir Çinli’nin anadillerini dinlerken beyinlerinin sağ ve sol loblarındaki faaliyetleri gösteren görseller eklemiş. Gerçekten ilginç... Lindstrom’vari bir performansla bu MR sonuçlarını da paylaşmış olayım.
Erkan’ın verdiği bir başka link de Robert Ornstein’ın Sağduyu isimli kitabının tanıtım yazısı... Şu paragrafı buraya taşıyalım: “En son gelişmelerin bizi getirdiği nokta özetle, sağ yarımkürenin dünyaya genel bir bakış atmamızı sağladığı, yani bağlamı oluşturduğu; sol yarımkürenin ise detayları anlamlandırdığı, yani metni ortaya koyduğu şeklinde. Bu iki işlev arasındaki fark, yazı yazarken alfabe ya da hiyeroglif kullanmak arasında tercih yapmaya benziyor. Eski Mısır kitabeleri ve Çince yazılmış metinlerde kavramlar bir bütün olarak semboller ve şemalarla ifade edildiğinden sağ beyne hitap ediyor. Sağ beyni zedelenen hastalarda bağlamın kaybolduğunu gören Ornstein, otizm ya da şizofreni gibi zihinsel bozukluklarda beynin sağ ve sol beyin yarımkürelerinin kullanımındaki dengesizliğinin oynadığı rolü sorguluyor.”
FriendFeed’te Onur Gündüz de şunu yazmıştı: “Hem ideogram, hem fonogram alfabeleri okuyabilen insanlar (Japonlar), kaza geçirip nörolojik hasara uğradıktan sonra, bu dillerden birini okuyabilme ve yazma yetisini kaybediyorlar, ama diğerini gayet normal okuyabiliyorlar. Bu da fonogram ve ideogram alfabelerin beynin farklı yerleri tarafından öğrenildiğine ispattır muhtemelen...”
Yine FriendFeed’te, bu yazının başlığını oluşturan “Keşke bütün dünya Çin yazısı kullansaydı!” fantezisinin ciddiye alınma ihtimaline karşı “Fantezimi ciddiye almamanızı öneririm. Sadece, iletişim tasarımcıları bu olgudan birtakım farklı teknikler çıkarabilirler mi diye sorguluyorum.” deyince Uğur Özmen Hoca meselenin logoyla bağlantısını hemen keşfetti, ama nedense tartışmanın devamına katılmadı. Cahit Akın da “Sanırım çoğumuz, yazılarınızı okurken artık parmağınıza değil, işaret ettiğine bakmak gerektiğinin farkındayız. Asıl meselenin ‘işaret’ olduğunun da!” diyerek konunun özüne ‘işaret’ etti.
Sonuçta, demeye çalışıyorum ki, her logo bir ideogramdır. Gerisini The Brand Age’te devam ederiz. Lindstrom da orda çünkü...