20 Ekim 2006 Cuma

| Temcit pilavı değil, harnup şerbeti kabilinden: Logo tartışmasına devam...

“Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek” deyiminde geçen “temcit pilavı”, akşam iftar sofrasından artan pilavın, temcit yemeğinde, yani sahurda ısıtılıp yeniden sofraya konulmasından alır adını... Harnup şerbeti de yine sahur yemeğinin eski zamanlarda vazgeçilmezleri arasında yer alırmış... Keçiboynuzu da dediğimiz harnup, yeryüzünde bilinen ve faydalanılan en eski bitki türlerinden biriymiş. Eski kutsal metinlerde “yaban balı” olarak anılan harnup Batı dillerinde Saint John’s Bread (yani Yahya Peygamber Ekmeği) olarak biliniyor.

Harnup şerbetinin yararları da saymakla bitmiyor. En büyük özelliği, nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Ağrı kesici, alerjiye, bronşit ve astıma karşı etkili, bakteri yok edici, karaciğeri toksinden arındırıcı, serbest radikalleri yok edici, bağışıklık sistemini güçlendirici, antiseptik, kansere karşı koruyucu, bronş genişletici ve barsak faaliyetlerini düzenleyici özellikleriyle mucizevi bir içecek... Sütün üç katı kalsiyum içeriyor, içindeki bol E vitamini sayesinde öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi geliyor, yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer üzerine çok yararlı etkileri bulunuyor, kalp çarpıntısını önlüyor, insan vücuduna giren radyasyonu dışarı atıyor... Bu ve daha sayamadığım yararlarını öğrendikten sonra bir bardak harnup şerbeti ikramımı reddedecek değilsiniz ya!

Evet, bu logo tartışmasını ikide bir ısıtıp önünüze sürdüğüm temcit pilavı değil, harnup şerbeti kabilinden kabul ediniz lütfen... Yani fâideli!

Ramazan’ın son günlerinde Ramazan kültürüne şöyle küçük bir katkıda bulunduktan sonra asıl mevzuya geçebiliriz.

Bildiğiniz gibi Koç grubu tarafından satın alınan Yapı Kredi’nin, özellikle marka adınını korunması kararının isabetli olduğunu söylediğim bir yazımın ardından kurum görsel kimliği değişikliğinden sonra yaptığım güncellemeler ve ikinci bir yazıyla, özellikle amblem (koç başı) konusunda yanlış yapıldığı görüşünü ileri sürmüştüm. Bunun üzerine Ali Saydam, Akşam gazetesindeki köşesinde bunun tam tersini savundu. Ben de hem Sayın Saydam’ın bu görüşüne hem de üslubuna itirazlarımı dile getirdim.

Saydam, bugünkü Akşam gazetesinde konuyu tekrar açtı ve “Logo tartışmasına devam” dedi. Aynen buraya alıyorum:
Yapı Kredi Bankası’nın yeni logosu üzerine başlatılan tartışma bir süre daha devam edeceğe benziyor. Biliyorsunuz ben logonun ‘tamam olduğunu’ savunanlardanım. Plastik sanatlarla ilgili bir birikimim yok. Grafik eğitimi de almadım. Ancak yıllarca bu tür çalışmaların değerlendirildiği ve seçimlerin yapıldığı ortamlarda bulundum. İletişim pratiği penceresinden bakarak fikrimi söyledim. Değişikliğin ikiz kardeşi değişime karşı dirençtir. Hürriyet ve Arçelik logolarının değişimine de pek çok kişi itiraz etmişti. Bugün eski logolara dönmek onlar için de kabus olurdu herhalde...

Her ne kadar metalik grinin uygulamada bazı sıkıntılar yaratacağını kabul etsem de; yeni logoda Koç ambleminin kullanılmasının, yani Koç Topluluğu'nun bankayı kanatlarının altına aldığının vurgulanmasının da, Yapı Kredi için daha sert bir renk seçilmesinin de son derece sübjektif kabul edilebilecek bir yaklaşımla doğru bulduğumu ifade etmiştim.

Çok sık karşılaştığım, ‘Sen de zaten şişmansın!’ şeklindeki zeka özürlü, ‘hasiretlik kokan’, sade suya tirit yanıtları dikkate almıyorum. Ama benim görüşlerime kesinlikle katılmayan iletişimci arkadaşımız Selim Tuncer'in yazdıklarının ciddiye alınması gerektiği inancındayım. Zaman ayırın ve http://selimtuncer.blogspot.com adresinde yazdıklarına mutlaka göz atın. Yazarın aynı sitede benim ‘imaj’ kavramının demodeliği üzerine ve Algılama Yönetimi kitabım hakkındaki olumsuz ve olumlu görüşlerinden de çok şey öğrendim. [1] [2] (Bağlantıları ben verdim. AST) İletişim dünyasında düzeysiz polemiğe kaçmadan adam gibi eleştiri nasıl yapılır, diye merak edenlere Selim Tuncer eleştirileri bir fırsattır. Tuncer, ‘Hayır, Yapı Kredi logosu tamam değildir’ demiş; ben de ‘Tamamdır!’ diyorum. Kimin haklı olduğunu zaman içinde göreceğiz...
Sayın Ali Saydam’a, yazısında kullandığı hicabımı mucip üslubu, tevazuu, hakşinaslığı, takdir ve teveccüh duyguları nedeniyle behemehal teşekkür borcumu ifa ettikten sonra (Yazıya Ramazan sohbetiyle başlayınca üslubum nasıl da etkilendi!) yazısının ilk paragrafındaki “değişime karşı direnç” ifadesini üstüme alınmadığımı, benim itirazımın değişimin kendisine değil, yönüne olduğunu da hemen belirtiyorum.

Ve diyorum ki; Ali Saydam, daha önce de zaman zaman ifade ettiğim gibi her zamanki özgüveni ve rahatlığıyla yine “kırat”ını [1] [2] ortaya koymuştur.

Saydam “Yapı Kredi logosu tamamdır.” diyor, ben de “Hayır, tamam değildir.” diyorum. Kimin haklı olduğunu zaman içinde göreceğiz!..