13 Aralık 2009 Pazar

| Kalıcı değerler yaratmak isteyenlerin odaklanacağı yer...

Şimdi unutuldu, bir zamanlar Hulki Aktunç’un “reklam gülü” dillerden düşmezdi. Doğrusu, hepimiz de yararlandık bundan. Ona göre reklam, hem “doğru” hem de “güzel” olmalıydı. Evet, “doğru-çirkin”, “yanlış-güzel” ve “yanlış-çirkin” reklamlarla da karşılaşabiliyorduk, ama esas olan bir reklamın “doğru-güzel” kriterlerine uymasıydı. Şimdilerde “reklam gülü” o kadar unutulmuş ki, Google’da kaydına bile rastlayamadım. Aklımda kaldığı kadarıyla çiziktiriyorum. Şöyle:


Ben de, o zamanlarda buna bir şey daha eklemiştim: “Evet, reklam doğru ve güzel olmalı, ama iyi de olmalı.” Eklemiştim diyorum ama, kafamdan uydurmadım tabii... Hem Hulki Usta’nın pasını iyi değerlendirdim hem de değerler felsefesi ışık tuttu bana...

Felsefenin ana alanlarının ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji ve mantık olduğunu biliyoruz. Ontoloji “varlık problemi”ni incelerken, epistemoloji “bilginin kaynağını, doğruluğunu ve sınırlarını” konu edinir. “Değerler felsefesi” olan aksiyoloji ise etik ve estetik konularını içerir.

Daha önce de birkaç yazımda [1], [2], [3], [4] değinmiştim: Her ne kadar etik ve estetiğin birbiriyle ilişkisi olmadığını iddia eden düşünürler varsa da, bence, felsefenin bu iki disiplini tek bir başlık altında incelemesi tesadüfi değildir. Nitekim, estetiğin mahiyeti üzerinde çalışanlar da, onun iyilik, doğruluk ve yücelikle ilişkisini hiçbir zaman göz ardı etmemişlerdir.

Bildiğimiz gibi felsefenin kapsamı içine giren üç temel normatif bilim dalı var: Doğruluk temeli üzerine kurulmuş mantık, iyilik temeli üzerine kurulmuş ahlak ve güzellik temeli üzerine kurulmuş estetik... Bunları doğru-yanlış, iyi-kötü ve güzel-çirkin şeklinde zıtlıklarıyla birlikte de ifade edebiliriz. Aslında şunu söylüyorum; nasıl ki insanlık uzun süre ve büyük çoğunlukla ‘yanlış’ta ve ‘kötü’de ısrar etmezse, yine uzun süre ve büyük çoğunlukla ‘çirkin’e demir atmaz. Elbette insanın özünde yanlış, kötü ve çirkin de var ve iradesini bu yönde de kullanabiliyor. Ama asıl liman doğru, iyi ve güzeldir. Kalıcı değerler yaratmak isteyenlerin odaklanacağı yer de burasıdır.

Ben, estetik ve etiğin birbirinden ayrılamayacağını savunanlardanım. Tabii bu, ayrılmaz anlamında değil, ayrılmaması gerektiği anlamındadır. Yoksa “şeytani güzellik” ne demektir, biliyorum. Bu arada, siz de biliyorsunuz ki, “ruh güzelliği” tabiri aslında iyiliği tanımlar. Bu tabir, “güzellik”le “iyilik” arasındaki ilişkiyi çok “güzel” bir şekilde ortaya koymuyor mu?


Cahit Akın’a dedim ki, sen mühendis adamsın, şu reklam gülü, temel fikrini çok güzel ifade ediyor, fakat ben fikri eksik buluyorum, “doğru” ve “güzel”in yanına bir de “iyi”nin eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Uğraştım uğraştım, fakat fikrimi geometrinin diliyle aktaracak bir yöntem bulamadım, bana buna benzer bir şey çizer misin? Cahit; çizgiler, kareler, küpler ve dairelerle epeyce uğraştı ve sonunda bunu çizdi:

Dıştaki dik üçgenler “kötü”yü, içtekiler “iyi”yi, sağdakiler “güzel”i, soldakiler “çirkin”i, üsttekiler “doğru”yu, alttakiler de “yanlış”ı temsil ediyor. Benim üçgenim “sağ-üst-iç”tekidir. Yani, istenirse başka üçgenlerde de vakit öldürülebilir, ama asıl odaklanılacak yer burasıdır. Dedim ki, reklam gülü kadar yalın değil. Cevap: Üçüncü boyut tüm sistemi ve paradigmayı değiştirir, bunu karmaşık hale getiren sensin, hiç şikayet etme!

Razı oldum. Yeter ki “doğru”, “güzel” ve “iyi” olsun!