Sanki burada yazılanları okumuş gibi, Martin Lindstrom, The Brand Age’in bu ayki sayısında, “Logoyu Öldürelim!” başlıklı yazısıyla hepimizi “cinayete teşvik” etmeyi sürdürdü. Bu kez iddiasını biraz daha ağırlaştırmış. Lindstrom, “Duyular ve Marka” isimli kitabının “Logonuzu öldürmenin zamanı geldi.” başlığı altında “Her unsur logonun kendisi kadar can alıcı bir işleve sahiptir.” diyerek, aslında logonun da can alıcı bir işleve sahip olduğunu zımnen kabul ederken, şimdi “Logo henüz ölmedi, ama günlerinin sayılı olduğunu söyleyebilirim.” diyor.
Lindstrom’ın, merak ettiğim nörolojik “logo araştırması”nın ayrıntılarını da yazısından öğrenmiş oldum. Burada, Serdar Erener’in yazısını vesile ederek konuyla ilgili epeyce şey söyledim zaten, şurada da tartışıldı. Lindstrom’la aynı dergide yazdığımız için, tartışmayı artık The Brand Age’deki köşemden sürdürmem daha yakışık alır. Usulünce... Derginin Ağustos sayısındaki yazımın konusu belli oldu.
Bu arada, eğer marka, reklam, pazarlama mevzularıyla bir şekilde ilgisi olup da The Brand Age’i takip etmeyenlerin çok şey kaçırdıklarını hatırlatmış olayım.