Fransız düşünür Jean Baudrillard, Körfez Savaşı sırasında Le Monde’a yazdığı yazıda “Bu pornografik bir savaştır.” demişti. Aslında pornografi sözcüğünü cinsel içeriği dışında ilk kullanan o değildi. Birçok düşünür ve yazar, kavramı, görülmemesi ve gösterilmemesi gereken “mahrem”in ifşa edilmesi olarak genişletme ihtiyacı duymuştu. Yani birçok olgunun pornografisinden söz edilir oldu artık.
Pornografi adlı romanında, “İnsan” diyor Gombrowicz, “mutlak olana, eksiksizliğe, gerçeğe, tanrıya ve tam bir olgunluğa yönelir. Her şeyi kavramak ve kendini bütünüyle gerçekleştirmek ister. Uyduğu ahlak buyruğu budur. Oysa pornografide, insanın çok daha gizli, hatta bir anlamda yasadışı bir başka amacı ortaya çıkıyor: Tamamlanmamışa, yetkinsizliğe, düşmüşlüğe duyduğu ihtiyaç...”
Hasan Bülent Kahraman, “Sokakta pornografi yapmak” başlıklı yazısında şunları yazıyordu: “Güzel bir bahar havasında New York sokaklarında dolaşan ve dört ay önce oradayken hiç rastlamadığım şekilde 'tight' giymiş kadınların bütün vücut hatlarını, bütün mahremiyetlerini adeta çırılçıplak bir biçimde görünce her şey Renzo Piano'yla Richard Rogers’ın ortak projesi Paris'teki Beaubourg kültür merkezi binasıyla başladı dedim kendi kendime. Bir şeyin içini kaplamak, gizlemek yerine onu dışa açmak, binanın o güne kadar duvarların, perdelerin arkasına saklanmış borularını, merdivenlerini, taşıyıcı elemanlarını, ısıtma, aydınlatma, havalandırma borularını, kanallarını ortaya dökmek neredeyse kırk yıl önce onların başlattığı bir işti. Sonra devam etti bu anlayış. Uzun bir suskunluk, tereddüt döneminden sonra, önce lokantalar başladı. Mutfaklar artık gizlenmiyor, yemekler açıkta pişiyor, müşteriler aşçıları, komileri izleyerek karınlarını doyuruyor veya vakit geçiriyorlardı.”
Şimdi bir pornografi türü daha ortaya çıkmış durumda; gıda pornografisi... Gıda maddelerinin cinsel oyunlara alet edilmesi ya da tatlılar, yağlılar, abur cuburlar ve hamur işleri gibi tahrik edici fakat zararlı yiyecekleri tüketmeye, yani bir çeşit “günah”a davet analojisi de bu kavramla ilişkilendirilebilirse bile, tanımlamanın asıl olarak olumlu bir benzetme olarak kullanıldığını görüyoruz. Son zamanlarda bu adla açılmış siteler [1] [2] ve yazılmış kitaplarla karşılaşmaya başladık. Hatta öyle ki, Foodporn.com sitesinin ‘Amateur’, ‘Asian’, ‘Celebrities’, ‘Hardcore’, ‘Toys’ gibi kategori başlıkları bile var!
Metaforun bağlantısı ise şu: Nasıl cinsel pornografi, fotoğraf ve videolarla insanın cinsel içgüdüsünü tahrike yönelik bir işlev görüyorsa gıda pornografisi de, içeriğini oluşturan enfes, çarpıcı, kışkırtıcı görsellerin yeme içgüdüsüne yönelik tahrik etme potansiyeli taşıdığı iddiasını içeriyor.
Her ne kadar cinsel pornografinin eksik bir doyuma imkan verme özelliğinden söz edebilsek de, aslında her iki pornografi türünün de temel iddiası tatmin değil, tahriktir. “Pornografi, lokanta vitrininin camını yalamaktan ibarettir.” lafını kim etmişti, şimdi hatırlayamıyorum.
Konuyu çok derinleştirmeden bağlayayım. Gıda pornografisi terimi, kendi içinde bir vaat taşıyor olsa da, bana doğru bir analoji olarak görünmüyor. Gıda stilizasyonu, bize, yeme içme endüstrisinden reklam fotoğrafçılığına kadar birçok alanda arzu uyandıran görseller sunuyor, kabul. Fakat bu nihai görselleri “teşhir”le bağlantılandırsak bile, bunları “mahrem” kategorisine sokmak pek mümkün değildir.
Enfes bir pirzola tabağı, tam tersine, dananın boğazlanması, derisinin yüzülmesi, barsaklarının çıkarılması, etin kemiklerinden ayrılması gibi pornografik görüntülerin bizden gizlenmesini sağlayacak şekilde tasarlanmış değil midir?
“Çıplak beden sanat, soyulmuş beden ise pornografidir.” [*] O pirzola tabağı da en fazla estetize edilmiş bir çıplaklığı sunar, pornografik soyulmuşluğu değil.
Gelin, “gıda erotizmi”nde anlaşalım!