“Otomobil reklamlarında boy gösteren mankenlerin neye yaradığını hiç düşündünüz mü? Reklamcının umudu, bunların olumlu özelliklerini otomobillere bulaştırabilmektir. Reklamcı, ürünlere, onunla ilgili mankenlere karşı tepkimizin aynısını göstereceğimize emindir. Doğru düşünüyorlar. Bir araştırmada, baştan çıkartıcı genç bir kadın mankenin yer aldığı yeni bir otomobili tanıtan bir reklamı gören erkek deneklerin, mankenin yer almadığı aynı reklamın gösterildiği deneklerle karşılaştırıldıklarında, arabayı daha hızlı, daha çekici, daha pahalı görünümlü ve daha iyi tasarlanmış buldukları saptanmıştı. Ancak, daha sonra sorulduğunda, genç kadının varlığının değerlendirmelerini etkilemiş olduğunu kabul etmediler. Çağrışım prensibi böylesine mükemmel ve fark ettirmeden etkili olabildiğinden, üreticiler mallarını hiç şaşmadan güncel kültür fırtınalarıyla ilişkilendirmektedirler.”
“Sarışın aptal kızlar ve ortak çağrışımlar analizi” başlıklı yazımda, Arizona Devlet Üniversitesi profesörlerinden sosyal psikolog Robert B. Cialdini’nin İknanın Psikolojisi isimli kitabından yaptığım yukarıdaki alıntıya şu soruyu eklemiştim: “Sarışın aptallar diyerek kafa bulduğunuz kızların fark etmeden bizi nasıl muma çevirdiklerini gördünüz mü ey erkek milleti? Onlar sarışın aptalsa biz ne oluyoruz bu arada?”
Kadın bedeni, erkek bakışı için plastik bir figürdür, hem aşırı örtünmenin hem de aşırı açılıp saçılmanın temel dinamiği budur. “Kadının metalaşması” denilen ve kimi dini ve feminist akımların şiddetle karşı çıktığı olgu, kadının erkek bakışına mahkum edilmesi ve bu tacizkar bakışın sağladığı hazza peşpeş çekilmesidir. Yani itiraz noktası, özne olan erkek bakışı karşısında kadın bedeninin nesneleşmesidir.
Nitekim “bakış”ı “panoptik” kavramıyla inceleyen Michel Foucault, bunu, dinlerdeki tanrı bakışı gibi, görülmeden gören egemen gücün, yani iktidarın bakışı olarak tanımlar. Ona göre de özne, bakışın sahibi olandır ve baktığını nesneye çevirir.
Peki, bu durumda, Cialdini’nin örneğindeki sarışın kızlar karşısında muma dönen erkeklerin durumun nasıl izah edeceğiz? Burada da nesneleşenin erkek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat, sarışın kızların özne olmadığı da muhakkak... Demek ki hem erkeği hem de kadını nesneleştiren başka bir özneden söz etmek mümkündür.
Lacan ise, bakanı nesne, bakışı üstüne alan ve kabul edeni özne olarak görür. Yani Foucault’nun görüşünün aksine, ona göre, erkek nesne, bakışı sahiplenen kadın ise öznedir.
Hadi bakalım, çıkın işin içinden! Ben şöyle çıktım: Erkeğin ve kadının özne ve nesne olma durumları değişkenlik gösterebiliyor; kimi zaman biri, kimi zaman diğeri nesneleşebiliyor veya özne konumunda olabiliyor. Her ikisinin nesneleştiği de… Hatta, her ikisi de aynı anda ve karşılıklı olarak hem nesne hem özne olabiliyor diye düşünüyorum.
Şundan çok eminim ki, bu yazının öznesi benim! Yoksa, yazarın nesneleştiği, yazının özneleştiği durumlar da olabilir mi?..
Neyse!