Dan Brown, beş yüz küsur sayfalık yeni romanı Kayıp Sembol’de, popüler kütürün parçası haline gelmiş bazı gizemli bilgileri yeniden ele alarak romanın kurgusu içine malzeme yapmış. Mesela “21 gram” konusu bunlardan biri...
Hayır, romanı ben okumadım. Nesrin Hanım okurken benim ilgilenebileceğimi tahmin ettiği bazı pasajları aktardı bana... Ben onun kadar hızlı bir okuyucu olmadığım için gözüm yemedi. Hem başka okuduğum şeyler var.
Benim için işaretlediği bir bölümü aktarıyorum:
Katherine, ona (Langdon’a) gülümsedi. “İnsanın düşünce gücünün, düşünceleri paylaşan zihin sayısıyla birlikte katlanarak arttığını bilimsel olarak kanıtladık.”
Bu fikirle daha başka nerelere varacağını merak eden Langdon, hiç konuşmadı.
“Şunu söylüyorum... iki kafa, birden iyidir... ama iki kafa iki kat daha iyi değil, çok çok kereler daha fazla iyidir. Birlik içinde çalışan zihinler bir düşüncenin etkisini... katlayarak büyütürler. Dua gruplarının, şifa çemberlerinin, birlik içinde şarkı söylemenin ve topluluk halinde ibadet etmenin özündeki güç budur. Evrensel bilinç fikri uçuk bir yeniçağ kavramı değil. Etkin bir bilimsel gerçek... ve bunu kullanarak, dünyamızı değiştirebiliriz. Noetik Bilim’in temelindeki keşif bu. Ayrıca, şu anda hâlâ olmaya devam ediyor. Çevrende hissedebilirsin. Teknoloji daha önce aklımıza gelmeyecek şekilde bizi birbirimize bağlıyor: Twitter, Google, Wikipedia ve diğerleri... hepsi de birbirine bağlı zihinlerden bir ağ oluşturuyor.” Kahkaha attı. “Ve sana garanti veririm, çalışmamı yayınladığım anda, Twitter’cıların hepsi ‘Noetik hakkında bilmediklerimiz’ diye birbirlerine sataşacak ve bu bilime duyulan ilgi katlanarak artacak.”
Langdon’ın gözkapakları dayanılmaz derecede ağırlaşmıştı. “Biliyor musun, ben hâlâ Twitter göndermeyi öğrenemedim.”
Katherine kahkaha atarak, “Tweet,” diye düzeltti.
“Anlamadım?”
“Boşver. Gözlerini kapat. Vakti geldiğinde seni uyandırırım.”
Şimdi de ben, bırakın Twitter’ı, Google veya FirendFeed’i, interneti bile görmemiş McLuhan’dan birkaç alıntı aktaracağım:
“Dünya büyük İskenderiye kütüphanesine doğru evrilmek yerine, çocuklar için bilimkurgu ürünlerinde olduğu gibi, bir bilgisayara, elektronik bir beyne dönüşmüştür. Ve duyularımız dışarı çıktığı için, Büyük Birader içimize girmektedir. Böylece, bu dinamikten haberdar olmadığımız takdirde, derhal kabile davullarının küçük dünyasına, bütünsel karşılıklı bağımlılığa ve zorla kabul ettirilmiş bir birlikte varoluşa tastamam uygun düşen bir panik ve dehşet evresine gireceğiz.” Yani McLuhan’a göre, Büyük Birader bizi gözetlememektedir, çünkü o zaten içimize girmiştir.
“Başlıca teknik parçası çift eksenli teller olan kablo, halihazırda ulusal yayın yapan şebekelerden (ABC, CBS ve NBC) kaynaklanan sinyallerin süzülmesine ve tekrarlanmasına adanmıştır. Ancak, henüz tamamıyla yerine getirilmesi beklenmekte olan en önemli işlevi, iki yönlü niteliğinde yatar. Bu da, kablo girişinden sinyal yollarken, aynı zamanda bireysel evlerden ve işyerlerinden sinyal almaktır.”
Şunlar da The Medium is the Massage’dan: (McLuhan bu cümleleri görsel desteklerle kitabın on altı sayfasına yaymış.) “Tüm medya insanın psişik ya da fiziksel yetilerinin uzantısıdır.” ... “Tekerlek ayağın bir uzantısı” ... “kitap gözün bir uzantısı...” ... “giyim, tenimizin bir uzantısı...” ... “elektrik devresi, merkezi sinir sisteminin bir uzantısı”.
Dan Brown’ı okumadığım için Kayıp Sembol ve Masonlar’la bu konunun ilgisini kuramadım tabii ki!