14 Ocak 2010 Perşembe

| Mükemmel bir tasarım için yaratıcılık kadar ustalık da gereklidir

Milliyet gazetesinin 2002 yılından beri Türkiye temsilcisi olduğu Eurobest’te bu yıl ilk kez “zanaat” başlığı altında yeni bir ödül kategorisi oluşturuldu. Festival süresince Amsterdam’da bulunan Fatoş Karahasan, 1 Aralık 2009 tarihli Milliyet gazetesinde izlenimlerini aktarırken konuyla ilgili şunları yazıyordu: “Teknolojiyi bırak, ustalığa bak! Eurobest’te bu yıl ilk kez “craft” (zanaat, ustalık) kategorisinde ödül verildi. Bir başka deyişle yaratıcı fikre değil, reklam eserinin ne kadar özenli ve kaliteli üretildiğine bakıldı. ‘Tek gücümüz yaratıcı fikirlerimizdir’ diyen reklam dünyasının, işin zarfına bakmaya başlaması çok önemli bir değişime işaret ediyor.”


Ayrıca, yaptıkları kampanyalarla kısa sürede dünyanın sayılı reklamcıları arasına giren iki genç yetenek Tony Hogqvist ve Ted Persson’ın sunumlarından da bazı önemli vurguları aktardı Karahasan... Bu vurgulardan birini “Aşırı teknolojik olmaktan kaçının: Bilgisayarlar sayesinde yaratım süreci kolaylaştı. Ancak havalı olmak adına aşırı karmaşık programlar yaratılıyor. Abartmayın. Elinizdeki tüm teknolojiyle yapabileceğiniz her şeyi yapmak zorunda değilsiniz. Yalın ve seçici olun.” şeklinde verirken, bir diğer noktayı da “Süreci bir bütün olarak ele alın: Yaratıcılık parçaları birlikte doğru yönetebilmektir. Fikirler herkesten gelebilir. İnsanlara kulak verin. Reklamcı olarak işiniz, yaratıcı fikirleri değerlendirmek, onları güzel paketlemek ve ustalıkla sunabilmektir.” şeklinde özetledi.

Öncelikle, yukarıdaki alıntılarda sık sık “yaratıcılık” kavramı geçtiği için, zaman zaman birbirine karıştırılan iki farklı kavramla, yaratıcılık ve tasarımla ilgili görüşümü aktarmak isterim. Bana göre yaratıcılık, tasarımın önemli bir malzemesidir. Yaratıcı ve tasarımcı ayrı kişiler de olsa, aynı kişi de olsa bu böyledir. Yaratımın tanımında onun paradigmalardan bağımsız (non-paradigm) olduğu belirtilir. Oysa bir paradigmaya sahip değilseniz tasarım yapamazsınız. Tasarım, paradigmalardan bağımsız yaratımı bir paradigmanın içine dahil eder. Yaratım, tasarımcının elinde, tasarımın içeriğinde anlam kazanır. Şimdi şunu da ekleyebiliriz: Mükemmel bir tasarım için yaratıcılık kadar ustalık da gereklidir.


Peki, acaba Eurobest’i böyle bir ödül kategorisi oluşturmaya zorlayan etmen ne olabilir? Zanaat Kategorisi Başkanı Olivier Altmann’ın, “Psyop’un çarpıcı animasyonu olmadan Coca Cola’nın ‘Mutluluk Fabrikası’ neye benzerdi?” türünden örneklerden kısa bir açıklaması varsa da, bu, arkaplan düşüncesini pek açık etmiyor bana kalsa... Ayrıca ben, konuya grafik tasarım perspektifinden bakmak niyetindeyim zaten.

Daha önce de yazmıştım; grafik tasarım, 1980’lerden sonra masaüstü yayıncılık araçlarının gelişmesiyle birlikte yaşanan kitleselleşmenin sonucu olarak ilk darbeyi yemişti. Bir süre sonra bunun bir uzmanlık/ustalık işi olduğu, araçlara sahip olmanın yetkinlik için yeterli olmadığı tam anlaşılmak üzereyken, gündemimize İnternet düşüverdi. Bilgisayar temelli oldukları için neredeyse eşzamanlı olarak art arda yaşanan her iki gelişmenin de grafik tasarımın kapsamı içinde olmadığını söyleyemeyiz. Hemen burada uzmanların ve ustaların çok kötü bir huylarından söz etmek gerekir; bu gelişmelere kayıtsız kaldıkları gibi bir de önyargılı ve olumsuz baktıkları için meydanı daha çok “cahil cesareti” olanlara bırakıverdiler. Böylece kendi birikimlerini tevarüs ettirmede biraz geç kaldılar. Tabii her şeye rağmen bu, sektörler içinde yaşanan kapalı devre bir gelişmeydi. Şimdiki farklı...

Şimdi, İnternet’in kitleselleşmesi, daha doğru bir ifadeyle belli imkanları olan herkesin kolayca sahip olabileceği bir araca dönüşmesi bambaşka bir durumdur. Bu gelişmeye hiçbir şey adına hiç kimse itiraz edemez, etse de bir anlam taşımaz. Yine hiç kimse bu kadar insanın grafik tasarım uzmanı olmasını bekleyemeyeceği gibi, onların bir uzmandan yardım almasını da isteyemez.

İşte ortaya çıkan tüm acemilikler ve kirlilikler henüz doğallaşmamış bir aracın primitif örneklerini oluşturuyorlar. Bu alandaki uzman desteği belki ‘template’lerden öteye de taşınabilir, ama daha fazlasını zamana bırakmak zorundayız. Bu durum, ele geçen ve henüz içselleştiremediğimiz imkanların bolluğundan kaynaklı bir “kasap ve yağ” ilişkisi kapsamında değerlendirilebilecek afallamalardan ibarettir. Ortaya çıkan ürünler ise rezalettir, bunları doğallık falan gibi gerekçeler adına onaylamak mümkün değildir.

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklardan biri “güzelleştirme” iradesine sahip olmasıdır. Yine onu bir kelebekten ayıran, aynı zamanda elinde infilak gücü yüksek “çirkinleştirme” bombaları bulundurmasıdır. Eğer niyetimiz kalıcı değerler yaratmaksa tutunacağımız dal “güzellik”tir. “Çirkinlik” de geçici parlamalar sağlayabilir, hatta bunu daha da gürültülü bir şekilde yapabilir, ama bir gün elimizde patlaması kaçınılmazdır.

Yaratım ve tasarım zaman zaman birbirine karıştırıldığı gibi sanat ile zanaat ve sanat ile tasarımın karıştırıldığı da olur. Şöyle diyebiliriz: Zanaatsiz sanat olmaz, ama sanatsız zanaat olur! Yani her sanatkâr aynı zamanda zanaatkâr olmak zorundadır, ama her zanaatkâr sanatkâr değildir.

Rus heykel sanatçısı Ernst Neizvestny, “Bir küre yapmak üzere taş yontan iki heykeltıraştan biri diyelim ki mükemmel bir küre formu ortaya çıkarmak istiyor ve yaptığı işi bir taş kütlesinin yalnızca bir küreye dönüştürülmesi olarak görüyor. Diğeri de bir taş yontuyor, fakat yalnızca patlama noktasına gelmiş bir iç gerilimin bir küre formunda ifade edilişini iletmek istiyor. Birincisi zanaatkârın işidir, ikincisi ise sanatkârın.” diyerek farkı çok güzel bir biçimde ortaya koymuştur.

Her sanat dalının temelinde bir zanaat vardır. Bu bakımdan zanaatla sanat arasında bir ilişki olduğunu söylemek durumundayız. Ancak her zanaat dalının mutlaka bir sanat dalıyla ilişkisi olmaz. Mesela terzilik bir zanaattir, ancak bu zanaat üzerinden sanat ihdas etmek mümkün değildir.

Teknik bilgi, el becerisi, yetenek, hüner ve ustalık, zanaatkârın, yani düğün fotoğrafçısı Hilmi Abi’nin vasıfları arasında da yer alır. Oysa sanatkâr için, yani fotoğraf sanatçısı için bunların üstüne koyması gereken başka vasıflar vardır. O vasıflar her neyse!

Her sanatçı kullandığı enstrümanlar doğrultusunda bir zanaat bilgisine sahiptir. Fotoğraf sanatçısı da ışık, perspektif, renk, kadraj gibi birçok teknik bilgiyi iki türlü amaç için kullanabilir: Sanat ve zanaat olarak... Mesela bir reklam fotoğrafına sanat diyebilir miyiz? Hayır. Reklam fotoğrafı çekmek vesikalık çekmekle aynı şeydir diyebilir miyiz? Ona da hayır. Reklam fotoğrafı çekmek onu tasarlamadan mümkün müdür? Üçüncü hayır. Peki, fotoğrafçı karesini tasarlarken yaratıcılığını sürece dahil eder mi? Şimdi evet.

Öyleyse şunu diyebiliriz: Sinemadan edebiyata, resimden heykele, grafik tasarımdan müziğe, her sanat disiplininin bir zanaat altyapısı vardır ve sanatçı, sanatını bu altyapı üstüne inşa eder. Bunlardan “patlama noktasına gelmiş bir iç gerilimin ifade edilişi” de ortaya çıkabilir, pratik amaçlara yönelik ürünler de... Reklam veya grafik tasarım da pratik amaçlara yönelik ürünler olduğuna göre...

Zanaat ve sanat... Ben buna bir de üçüncüsünü eklemiştim: Sanatkârâne zanaat. Yani özü ve işlevi itibariyle zanaat, ama sanatkârâne... Sanatmışçasına...


Şimdi yeniden grafik tasarım ve zanaat konusuna dönecek olursak, bugün bilgisayar teknolojilerini çok iyi bildiği için grafik tasarım işine zıplamış olanların kaçta kaçı espas bilgisine sahiptir dersiniz? Ya da oran, perspektif, uzam, ışık, gölge, renk, leke, derinlik bilgilerine... Hatta Grafik Tasarım dergisinin Kasım 2006 tarihli ikinci sayısında Yrd. Doç. Dr. Seval Dülgeroğlu Yavuz’un “Sosyal, Kültürel ve Psikolojik Açılardan Grafik Tasarım ve Tüketim Süreçleri” başlıklı yazısıyla konuyu biraz daha ileri götürebiliriz de: “Grafik tasarımın sanatsal ögeler içeren, özünde bilgi iletme, iletişim ve öğreti olan bir aktivite olduğu yönündedir. Eğer grafik tasarım, düşüncelerin görselleştirilmesiyse ve insanlarla iletişim amacı güdüyorsa, grafik tasarım aktivitesinin içinde algı (psikoloji), sosyal ve kültürel olguların çok önemli bir yer tuttuğu yadsınamaz bir gerçekliktir. İçinde yoğrulduğu sosyo-kültürel ortamdan beslenen grafik tasarımcı, yarattığı bir grafik üründe bir düşünceyi anlatmak için, izleyici kitlesiyle ortak bir görsel dil oluşturmalıdır ki görsel olarak ifade ettiği düşünceler, iletişim süreci tamamlandığında, yani grafik ürün izleyici ile buluştuğunda mesaj yerini bulsun ve anlam tamamlanabilsin.”

Bilgisayar yazılımlarına hakim olmak ve bu konuda bir ustalık kazanmak, grafik tasarım işine zıplamak için yeterli değildir; grafik tasarımın da ustası olmak, grafik tasarım zanaatini öğrenmek gerekir. E, bu da tek başına görgüyle ya da bilgisayar yazılımlarının dolaylı yönlendirmesiyle gerçekleşecek bir şey değildir. Sonuçta bilgisayar bizim beynimizin ve elimizin bir uzantısıdır, biz onun uzantısı değiliz. Nitekim, onun uzantısı olmayı kabul etmek, ustaları bile ruhsuz, duygusuz işler üretmeye yönlendirir ki, işte tam bu noktada Eruobest’in zanaat kategorisinde ödül vermesi daha anlamlı bir hal alır.

Alice Twemlow’un “Grafik Tasarım Ne İçindir?” adlı kitabının “Zanaat ve Karmaşıklık” bölümü şu cümleyle başlar: “Tasarıma yakından, yerel pazar seviyesinden bakma eğilimi yeniden gündeme geldi. Bu yerel seviyede, grafik tasarımcının zanaatının dokuları ve izleri görünür olmaya başlıyor ve yaygınlaşmış yazılımların kısıtlı olanaklarıyla üretilmiş işlerin aynılığından yabancılaşmış pek çok tasarımcı, el emeği ile bir şey üretme sürecinin hem fiziksel olarak tatmin edici hem de anlam aramak için zengin bir iş olduğunu keşfediyor.”

Haydi ustalar, ödüller sizi bekliyor.

BU YAZI GRAFİK TASARIM DERGİSİNİN ARALIK 2009 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR. YUKARIDAKİ GÖRSELLER EUROBEST 2009’DA ZANAAT ÖDÜLÜ ALAN BASILI İŞLERDEN SEÇİLMİŞTİR.