“İnsanlık yazının izleyebileceği her doğrultuyu kullanmıştır: dikey, yatay, soldan sağa, sağdan sola, bir ileri bir geri vb. Bununla birlikte, yazı, ne olursa olsun, kalınlığı ve genişliği durumuna göre değişen bir iplik biçiminde akar: grafik bir kurdele’dir. Bu kurdele, yazının temelindeki anlatısal durumu ifade eder. Anlatı nedir? En basit haliyle, bir önce ile bir sonra arasındaki seyirdir, zamansallık ve nedensellik arasında gidip gelen bir karışımdır; yazı, kullanılan yüzeyin (taşın ya da kâğıdın) oluşturduğu uzamda tuttuğu yerle bile, bu seyri kendi adına üstlenmiştir: okumak anlatıyı en başından kabul etmek demektir.”
Roland Barthes’ın “Yazı Üzerine Çeşitlemeler” başlıklı denemesinde yer alan ve benim, (konuyla doğrudan ilgisi olmasa bile) “Yazı ne yana akar usta, zaman ne yana?” başlıklı yazıyı yazmamı ilham eden bu satırların ardından, “Logo ne yana düşer?” şeklinde soracağımız bir soruya daha isabetli cevaplar verebileceğimizi düşünüyorum.
“Logo ne yana düşer?” mesleki bir soru tabii... Bir basın ilanında, TV reklam filminde, kartvizit ve antetlide, bir broşürde markanın logosunu nereye yerleştirmemiz gerektiğiyle ilgili... Elbette bunun teamülleri oluşmuştur; grafikerler logoları büyük çoğunlukla mecralar üzerinde doğru yerlerde kullanırlar. Ama, niye oralar doğru yerlerdir, onun cevabını arıyoruz.
Logo, zamansallığı çok bariz olduğu için, TV reklam fimlerinin tartışmasız sonunda yer alır. Eğer grafik, bir uzamda, zamansallık içinde bir seyirse ve de akan bir kurdeleyse, imzanın, yani logonun bu seyrin, bu anlatının en sonunda yer alması da doğaldır. O nedenle logo, soldan sağa yazılan bir alfabeye sahip olduğumuz için, basın ilanlarının sağ altında yer alır çoklukla... Anlatı tamamlanmış, mesaj aktarılmıştır çünkü... Ve sıra, bu mesajın kime ait olduğunu bildirmeye, imza atmaya gelmiştir. (Dipnotlar ve bazı küçük ayrıntılar anlatının dışındadır.)
Gerçi logonun, uzamın (sayfanın) sağ alt bölümünde yer almadığı uygulamalarla da karşılaşmıyor değiliz. Bazı Alman ve Japon markalarına ait ilanlarda sayfanın sağ üst köşesinde logo kullanıldığını da görüyoruz. Peki, anlatıyı ve seyri, yani zamansallığı umursamayan bu tutumu nasıl açıklayacağız? Benim tahminin, bu markalardan bir bölümünün, bazı öncüleri taklit ettikleri yönündedir. Peki, öncüler?
Bilinçli bir yöneliş olup olmadığını bilemiyorum, ama bu uygulamayı şöyle yorumluyorum: Logoyu üstte kullanmak, uzamla ilgili kati bir mülkiyet bilgisi aktarmak demek belki de... Yani, bu arazi özel mülkiyettir ve bu markaya aittir, burada olan biten de bu markadan sorulur! Elbette zamansallığı yok say(a)mayan, ama uzamı ve zamanı biraz bencilce sahiplenen bir yaklaşım bu... Oysa, logonun sonda yer aldığı ilanlarda, uzamın ve zamanın mülkiyeti bu ölçüde keskin değildir, mülkiyet paylaşılmış, herkes anlatıya ortak edilmiştir.
Kartvizit, antetli kağıt, ambalaj, web sitesi, gazete ve dergi gibi uygulamalarda ise mülkiyet bilgisinin pekiştirilmesinde bir sakınca yoktur, hatta gereklidir. Zaten, bir antetli kağıtta logo, imza hükmünde değildir. İmza, o kağıda yazanın imzasıdır. Orada logo, “Evet, bu adam buraya yazıyor ama, yazdığı yerin mülkiyeti bana aittir.” beyanıdır aynı zamanda...
Eğer işlere bu paradigmayla bakarsak “Logo ne yana düşer?” sorusuna daha kolay ve isabetli cevaplar verebiliriz.