16 Nisan 2009 Perşembe

| Bir sosyal medya çuvallaması: Kemal'i dürt!

Tamam, dürtmesine dürteyim ama, Kemal’i dürterken aslında Hüseyin’i veya Can’ı dürtüyor olduğumu hissetmek, gerçekten de hoş bir duygu değil!


ABD başkanı Obama’nın seçim başarısının, kitleleri sosyal medya üzerinden harekete geçirmiş olmasına bağlanması, Amerika başkanlık seçimlerinin ardından yapılan Türkiye yerel seçimlerinde bazı adayların konuya ilgi göstermelerini sağladı.

Amerikan seçimleri ve bu seçimlerde sosyal medyanın rolü, gerçekten de incelemeye değer... Nitekim inceleniyor da... Herhalde birçoğumuz konuyla ilgili birçok makale okumuştur. Yenilikçi bir tavır olması nedeniyle, spotların sosyal medyaya çevrilmiş olmasını doğal karşılamakla birlikte, bu konuda bir miktar abartıya kaçıldığını söylemek isterim. Yani, başarının tek kritik faktörünün sosyal medya olduğunu kabul etmek zordur. Tabii ki önemlidir, ama kaçırılmaması gereken nokta, Obama kampanyasının tam bir siyasal iletişim harekâtı olmasıdır. Hareketi değil, harekâtı!

Dediğim gibi, bu durum Türkiye’de de birçok siyaset adamının sosyal medyaya ilgisini arttırdı. Veya ajansları, özellikle bu konuya vurgu yaparak siyasetçileri bu yönde motive etti. Böylece, en basitinden bir internet sitesine sahip olanından Facebook, Friendfeed gibi platformlarda kendini ifade etmeye çalışanına kadar epeyce vakaya tanık olduk.

Tahminim, seçimi kazanan veya kazanmayan tüm adayların seçim arefesi hazırlanan siteleri, şu anda, kumsala vurmuş ölü kefal balığı gibi yatıyorlardır. Gerçi, Michelle Obama için seçim öncesi oluşturulan Facebook sayfasının saati de, artık o günlerde Barack’ın kazanacağı kesinleşmiş olmalı ki, seçimden birkaç gün önce duruvermiş ve ablamız, sanıyorum çamaşır, bulaşık, çocukları okula gönderme gibi gündelik işlerine dönüvermiş. Şu anda da Beyaz Saray’ın bahçesinde karalahana yetiştirmeyi bu işlerle uğraşmaya yeğlemiş olmalı! Yani, Amerika başkanının karısının sosyal medya hevesi de bu kadar canlı kalabildiğine göre, bizimkileri fazla ayıplamamak gerek!

Bu seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nu hem “arkadaş”ı olarak Facebook’ta hem de Friendfeed’de izledim. Obama’yı da, yine hem Friendfeed’de abonesi hem de Facebook’ta “hayran”ı olarak gözlemlemeye çalıştım.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasetteki başarısını takdir etmemek mümkün değil. Gerçekten de geniş halk kitlelerine yakın duran kişiliği, taklit olmakla itham edilse de kendisine çok yakıştığını düşündüğüm “sakin güç” tanımlamasıyla örtüşen duruşu ve sempatik kişiliğiyle Türk siyasetine yeni bir düzey kazandırdı Kılıçdaroğlu. Ancak, bürokrat kimliği ve hissettiğim kişilik özellikleri nedeniyle, öyle sosyal medya adamı falan değil... Ajansı ya da kimi destekçileri kendisini Facebook’un dehlizlerine iteklemiş olmalılar! Ki bu da sorun değil bence...

Peki sorun ne? Sorun, kendilerine bu desteği veren ekibin Kemal Kılıçdaroğlu’nu oynayarak, son derece yapay ve sahte bir kimlik yaratmaları... Doğrusu bu durum beni epeyce rahatsız etti. Rahatlıkla “dürtebildiğimiz”, herkesin kolayaca “arkadaş” olabildiği, falanın fotoğrafına “yorum” yapan, filanın bağlantısını “beğenen” sahte Kemal’le, Türk siyasetinin yeni saygın yüzü Kemal Kılıçdaroğlu’nun aynı kimlikte buluşabileceğini nasıl düşünebiliriz?

Türkiye’deki ortak siyasetçi kimliği ile Avrupa ve Amerika’daki arasında önemli farklar vardır ve bu farklar ciddiye alınmak zorundadır. Obama da soyadı kullanmadan sağa sola (ve bana) “Barack” imzasıyla e-postalar gönderiyor ama, onun Facebook’ta “profil”i değil, bir “sayfa”sı var. Yani kendisini “dürtemiyor”, ancak “hayranı” olabiliyorsunuz. Ayrıca Obama’nın “sayfa”sını yöneten ekibin Obama numarası yapıp bize sabahları “Günaydın!” falan dedikleri de yok. “Sayfa”nın dili buna göre kurgulanmış ve “durum” mesajlarında “President Obama released...” şeklinde başlayan cümlelerde üçüncü tekil şahıs olarak geçiyor kendisi...

Yani diyeceğim, sosyal medya tamam da, şablonlara teslim olmanın, iş olsun derken aksine sonuçlar doğurmanın hiç âlemi yok!

Bu yazıyı seçim sonuna bıraktım ki, bu “sahte”ciliğin ifşasından etkilenenlerin bir iki oyunu da kaybetmesin adamcağız! E, binlerce oyu etkileyecek halimiz zaten yok!