Başrolünü Ata Demirer’in oynadığı Osmanlı Cumhuriyeti filminin girişinde, tarihin akışını değiştirmek amacıyla Atatürk’ün kargaları kovalarken film icabı ölmesi tartışılırken, tam bunun üstüne bir de Anadolu Sigorta’nın “karga”lı filmi vizyona girdi.
Osmanlı Cumhuriyeti filmiyle bizim bir işimiz yok, ama reklam filmi üzerine bir çift laf edebiliriz. Niyetim gerçekten “bir çift laf”la yazıyı bitirmek. Bakalım başarabilecek miyim? Bunu başarabilmek için en son söylenecek sözü başa almak işe yarayabilir: Düşündüm taşındım, ben bu filmin neye hizmet ettiğini bir türlü anlayamadım.
Geçen yıl, aynı grubun bünyesinde yer alan İş Bankası’nın “Atatürk ve çocuk” filmi epeyce bir heyecan dalgası yaratmıştı, hatırlarsınız. Ticari bir kuruluşun reklam filminde Atatürk’ün kullanılmasını eleştirenler de olmuştu, ama eğer başka bankaların da böyle bir hakkı varsa, yani herhangi bir haksız rekabet oluşmuyorsa bence bir sakıncası yok. Tabii dozunda tutmak kaydıyla! Ancak, pek değinilmemiş olsa bile o reklamın amacı, Oyakbank’ın ING’ye satılmasıyla canı sıkılan emekli ve muvazzaf asker mudilerin mevduatlarını İş Bankası’na kaydırmak gibi görünüyordu. Anadolu Sigorta’nın da Türk kadınına yönelik birtakım hesapları olabilir diyeceğim, ama bu filmle o hedef kitlede algı ve davranış değişikliğini sağlayacak bir etkinin doğacağını söylemek epeyce güç.
Algı ve davranış değişikliğini bir yana bırakalım, kuru bir mesaj olarak ne akıyor o tarafa, onu bile kestiremedim. Gerçi genel müdürün, “Bu çalışmayla, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına verdiği değerden yola çıkarak, onun yolunda ve Türk kadınının yanında olduğumuzu vurgulamak istedik.” şeklinde bir lafı var ama, bu da bir şey söylemiyor.
Belki de Anadolu Sigorta, abisi İş Bankası’nın reklam filmine gösterilen ilginin böyle bir filmle tekrarlanacağını ummuş olmalı.
Anadolu Sigorta’nın işine yarar veya yaramaz, ama buradan bir mesaj akması için, izleyici tarafından “karga”nın bir metafor olarak okunması gerekir. Oysa ilkokuldan bu yana Atatürk’ün yaşam öyküsünü dinleyen herkes, metaforik bir amaç taşıyor olsa bile, bu karga hikayesini gerçek bir olay olarak yerleştirmiştir zihnine... Yani “karga”yı, çok geniş kitlelere uğursuzluğun, karanlığın, geri kalmışlığın, cahilliğin, hatta kara çarşafın metaforu olarak belletmek mümkün değildir. Çünkü, “gerçek bir olay” olarak bellemişlerdir bugüne kadar... Dayının çiftliği çiftlik, bakla tarlası bakla tarlası, karga da kargadır. O kadar!
Metafor çalışmayınca, yani film düz bir okumayla izlendiğinde ne oluyor? Atatürk’e de, kızkardeşi Makbule Hanım’a da, Türk kadınına da, Anadolu Sigorta’ya da, hatta filme de yazık oluyor.
Sonuçta, bu yapıştırma ve sentetik yaklaşımın aktardığı mesaj, “O, Türk kadının gücüne her zaman inandı. Çünkü Türk kadını çok iyi karga kovalardı.” oluveriyor.