16 Eylül 2007 Pazar

| Nevşeer nire, Nevyork nire Hocam?

Teksas Üniversitesi, Dallas İşletme Fakültesi, Organizasyon, Strateji ve Uluslararası İşletmecilik Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tevfik Dalgıç’ın yeni kitabı Handbook of Niche Marketing’i, giriş bölümünden kısa bir pasajın çevirisiyle daha önce burada sizlere “Eşsiz bir grup müşteriye eşsiz bir ürün sunmak...” başlıklı yazımda tanıtmıştım.


Şimdi, sevgili dostum Prof. Dalgıç’ın biraz da kendisinden bahsetmek istiyorum. Hoca’yla henüz bu yaz yüz yüze tanışma fırsatı bulmuş olmama rağmen, araya hiçbir mesafe koymadan kendisine “sevgili dostum” şeklinde hitap etmemi sağlayan şey, onun sınırsız alçakgönüllülüğü ve içtenliğidir.

ODTÜ İşletmecilik Bölümü’nden mezun olan Dalgıç, öğrencilik yıllarında başladığı gazetecilik yaşamını TÜBİTAK’ta sürdürdü. Burada endüstriyel enformasyon uzmanı olarak çalışırken Bilim ve Teknik Dergisi sorumlu müdürlüğünü yaptı 1980 yılından itibaren İrlanda’da Dublin Üniversitesi Trinity College’de ögretim üyesi olarak çalışmaya başladı. 1990-1995 yılları arasında İrlanda’dan izinli olarak Hollanda Maastricht Management School ve Henley Managemet College Hollanda şubesinde pazarlama ve uluslararası işletmecilik profesörlüğü yaptı. 1995-1997 döneminde İrlanda’da Dublin Teknoloji Enstitüsü İşletmecilik Fakültesi İşletme Yönetimi ve Muhasebe Yüksek Okulu’nda müdürlük yaptı. 1997’de İngiliz Sheffield Üniversitesi ile Hollanda’daki Hogeschool van Utrecht tarafından kurulan Utrecht Business School’da mezuniyet sonrası dekanlık görevini yüklendi. 2000’den itibaren de Teksas Üniversitesi Dallas İşletmecilik Fakültesi’nden aldığı teklifi kabul etti. Halen aynı fakültede strateji, pazarlama ve uluslararası işletmecilik profesörü olarak görev yapmaktadır.

Prof. Dalgıç’ın Nevşehir’den Dallas’a uzanan kariyer yolculuğunda İngilizce ve Hollandaca basılmış kitapları ve elliye yakın yayımlanmış makale ve konferans tebliğleri bulunmaktadır. Amerikan ders kitaplarında kendisine atıfta bulunulan bilim adamlarımızdan birisidir.

Karşılıklı yazışmalarımızın ardından, bu yaz Türkiye’ye yaptığı ziyaret vesilesiyle Kuruçeşme Pafuli’de, enfes Laz yemekleri eşliğinde saatler süren sohbetimizden sadece mesleki değil, hayatla ilgili çok önemli dersler çıkardığımı söylemeliyim. Uluslararası bilim platformlarına Anadolu insanının yüreğini taşıyan, en ciddi konuları bile mizahi yaklaşımıyla kahkalarla dinleten Hoca’yı Şahin Tekgündüz’le birlikte kendimizce ağırlamaya çalıştık.

Bu yazının başlığını da onun sempatik üslubundan esinlenerek attım.

Sohbetten çok istifade etmiş olmama rağmen, maalesef kaydetmek aklıma gelmediği için burada aktaramıyorum. Hafızamın beni yanıltması durumunda Hoca’ya haksızlık etmek istemem. Ancak, bloğumda çok yeni ve özgün konulara parmak bastığımı, yazılarımı takip etmekten ve okumaktan keyif aldığını, “soft power” yaklaşımını ilginç bulduğunu ifade eden iltifatlarını elbette kelimesi kelimesine hatırlıyor ve kendisine buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Bu keyifli sohbeti tek başımıza paylaşmanın bencillik olacağı düşüncesiyle, müşterilerimizin ve diğer arkadaşlarımızın da katılacağı daha geniş kapsamlı bir sohbet toplantısı düzenlemeye karar verdik. Sağolsun, bu teklifimizi de kabul etti. Tüm katılımcıları memnun eden “Globalizasyon ve Markalaşma” konulu bir toplantıda tekrar birlikte olduk. Toplantı sonunda da vedalaşarak Hoca’yı Dallas’a uğurladık.

Gider gitmez nazik mesajı geldi: “Sevgili Selim, bu yaz İstanbul ziyaretimin iki ‘highlight’ı vardı. Birincisi Şahin Ağabey ve seninle iki kere beraber olma şansı, ikincisi de seçim gecesini Medya Center’da geçirmem ve orada eski dostlarla beraber olmam. Senin anlayacağın, eski dostlarla birlikte olmak ve bu arada sanal yoldan tanıdığım bir meslektaşı ‘reel’ dünyada tanıma olanağına kavuşmak. Konukseverliğiniz için teşekkür etmek istedim bir kez daha. Dallas’tan selam, muhabbet ve başarı dileklerimi yolluyorum, ‘gene görüşmek umuduyla’ diyorum.”

Daha sonra, Ziraat treni tartışmaları esnasında, konuyla ilgili yazıma yorumuyla destek verdi. Sevgili dostuma bu desteğinden ötürü de bir kez daha teşekkür ediyorum:

“Türkiye gibi serbest rekabet düzeninin alt yapısını yapabilecek yeteneklerden ve siyasilerden uzak ülkelerde serbest rekabet kuralsızlık halini alır. Bu durumda adından sıkça söz edilen bir azgelişmiş -sözgelimi Afrika ülkesi- ile başka bir ülke arasında fark kalmaz. Serbest rekabet düzeninin alt yapısını kurabilecek beyin ve siyasi yeteneğe sahip ülkeler ile bu ülke arasındaki fark, yasaların yokluğu değil, çoğu kere yasaların uygulanmasındaki ‘selective-seçici olma’ niteliğidir. Yani yasalar keyfe göre uygulanır. TR’de ise durum buna benziyor gibi. Siyaset teknolojinin ve ekonomik gerçekliğin gerisinde kaldığı için gereken yasalar zamanında çıkarılmıyor, çıkarılsa da adamına göre uygulandığı izlenimi verebiliyor ve uygulamada sorun çıkıyor. Özellikle ‘kisilik ve mahremiyet’ konularındaki duyarsızlığımız alay konusu. Tanıklar, sanıklar ve mahkumlar arasında bir fark var mı, medyaya yansıyan şekliyle? Durmadan elektronik postanıza gerekli gereksiz saçmalıklar yollayan ‘spam’cilar yasaların boşluğu karşısında cirit atıyorlar. Bu bağlamda beyin ürünlerinin, telif haklarının en fazla tahribata uğradığı ülkelerden birisiyiz. Yazılım proğramlarında kopyacılık alışkanlıklarımızın olmadığını iddia edebilir misiniz? Kanımca Ziraat treni de böyle bir uygulamanın kurbanı olmuş olabilir. Ziraat treni konusunda ortada iki görüş var, ama bu işin gerçek sorumlusu olan T.C. Ziraat Bankası’ndan ses seda çıkmıyor. Acaba niye? Burada T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürü’ne ve oradaki en yüksek etik ve mesleki sorumluluk yetkilisine düşen şey, olayı aydınlığa kavuşturmak ve uygulamadaki bu hatayı düzeltmektir. Gerekirse bunun için mesleki örgüt işe el koymalıdır. Böyle bir örgüt varsa tabii? Kanımca bu olay bir ‘test case’dir. İnsan hakkı, emek, iş ahlakı ve çağdaşlık bakımından. Özellikle de Ziraat Bankası için. Banka hemen harekete gecmelidir. Bazi seylerin şuyuu vukuundan beterdir. Yoksa kuşku altında kalır tüm üst yönetim. Başka ülkelerde böyle bir olay ortalığı karıştırırdı. Ses ver T.C. Ziraat.”

Şimdi, gelecek yaz, sevgili okurlarımın da katılabileceği bir sohbet toplantısı için söz almaya çalışacağım kendisinden... Ne dersin Hocam? Ben de nazik davetine icabet ederek Dallas’ta bir sohbete katılırım, ödeşiriz:)