19 Eylül 2007 Çarşamba

| Nohuta bulaşan buğday tozu ya da yemeyip içmeyip katile klip düzmek!

AB normlarına göre gıda ambalajları üzerinde yumurta, fıstık, soya fasulyesi, badem, buğday gibi alerjiye yol açabilecek ürünlerle ilgili uyarıların yer alması zorunludur. Bildiğiniz gibi alerji, kimi hassas bünyelerde ölüm gibi vahim sonuçlar bile doğurabilmektedir. [FOTOĞRAF: VLDR]


Hatta AB müktesebatı (Sandıktan çıkarılan bu eski sözcük de AB sayesinde en mutlu günlerini yaşıyor!) gereğince, diyelim ki nohut gibi alerji faktörü içermeyen bir ürün, eğer buğday gibi alerjen özelliği taşıyan bir ürünün paketlendiği tesiste paketlenmişse, tüketiciye bu uyarıyı yapmak da zorunludur. Öyle ya, daha önce buğdayın paketlendiği hatlardan geçen nohuta buğday tozları bulaşmış olabilir, buna alerjisi olan insanların bilmeden bu nohutu tüketmesi de rahatsız edici veya tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bundan etkilenecek insan sayısı milyonda kaçtır bilemem, ama bir kişi olsa ne farkeder ki? O bir kişinin bizzat kendimiz olduğunu düşünürsek, “N’olacak canım, bir kişi işte!” diyebilir miyiz?

Neden bizim AB’ye girmek için uğraşıp da neden Avrupalılar’ın TB’ye girmek için çabalamadıklarını anladınız mı şimdi? Tarihi tersine çevirmek için ne yapılması gerektiği de anlaşılmıyor mu?

Milletinin bir bireyinin sağlığıyla ilgili olarak bu hassasiyeti göstermeyi aklının köşesinden bile geçirmeden milliyetçi olunabiliyorsa, o milliyetçilik işte böyle katile klip düzmek, caniye şarkı söylemek derekesine iniverir.

Göç edemeyen kanadı kırık leylekler için vakıf kurmasıyla övündüğümüz bir uygarlığın çocukları olarak halimizden utanıyor muyuz?