16 Şubat 2007 Cuma

| Hiç aklıma gelmemişti; şimdi Ali Saydam’ın bu çıkarsamasına şapka çıkartıyorum!

Bu konuya girmeye hiç niyetli değildim, ama Ali Saydam, bugünkü Akşam’daki köşesinde öyle bir çıkarsamada bulundu ki, doğrusu dokundurmadan edemedim. Eskiler, bir önermeden düşünce yoluyla bir başka önermeye geçme işi demek olan “çıkarsama”ya “istihraç” derlerdi. Saydam, öyle bir “istihraç”ta bulunmuş ki, gerçekten şapka çıkarmadan duramadım.


Ali Saydam, daha önce de Taran-Ak Parti ilişkisini kısaca yorumlamıştı. Ama “Erdoğan yoksa, Ali Taran’a ihtiyaç var” başlıklı yazısında, bu konuda çok benzer şeyler düşünmemize rağmen benim hiç aklımın köşesinden geçmeyen bir başka noktaya işaret ediyordu:

“İletişim konularında bazen haddimizi de aşarak racon kesiyoruz ya, Ak Parti'nin, reklamcı Ali Taran’la anlaşması hakkında fikrimizi soranlara ne dediğimizi burada bir kez de Akşam okurları ile paylaşalım ki, kimsenin hakkı kalmasın...

En az bir yıldır aynı şeyi yazıyorum. Ak Parti büyük bir hata yapmazsa, seçimleri oy oranını yitirmeden alacak ve tek başına iktidar olacak. Çünkü karşısında doğru dürüst bir muhalefet yok. Bir ana muhalefet partisi düşünün ki, ölçümlemeler liderinin başından gitmesi halinde puanlarının artacağını gösteriyor. Böyle bir ana muhalefetle seçimlerde rekabete girme şansı herkese nasip olmaz. Tek başına iktidar olmasına rağmen 5'inci yılın sonunda hala oylarını korumayı başarmış kaç parti var dünyada?

Hal böyleyken neden reklam dünyasının en büyük yıldızıyla anlaşma yoluna gidilir? Ali Taran gibi risk alan, risk aldığı için ya çok başarılı olan ya da az sayıda işte de olduğu gibi çakılıp kalan ‘sihirbaz reklamcıya’ neden ihtiyaç duyulur? Bunun tek nedeni olabilir: Parti seçimlere mevcut başkanıyla girmemeye karar vermiştir... Çünkü yine araştırmalar, Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti’nin başında olmaması halinde partinin puanlarının düşeceğini göstermektedir... Eh o zaman bu anlaşmayı anlamak mümkündür...”

Ben de Ali Saydam gibi başlayayım, çünkü hikaye bir yere kadar aynı...

İletişim konularında bazen haddimizi de aşarak racon kesiyoruz ya, Ak Parti’nin, reklamcı Ali Taran’la anlaşması hakkında fikrimizi soranlara ne dediğimizi burada bir kez de okurlarımız ile paylaşalım ki, kimsenin hakkı kalmasın... Hatta bu görüşlerimi, konuyla ilgili fikrimi soran partili bazı dostlarla da paylaştım ve hep şunu söyledim:

1.
Ak Parti’nin Ali Taran’la anlaşması güzel bir gelişme... Her şeyden önce kendinden çok emin görünen bir siyasi partinin iletişim alanında profesyonel bir ilişkiyi gündemine alması iyi bir şey... Ayrıca, seçim kampanyaları renklenir.
2.
Eğer konjonktürde çok çok ciddi bir gelişme olmazsa Ak Parti’nin yine birinci parti, hatta tek başına iktidar olacağı görünüyor. Bugün için önündeki en büyük tehdit, MHP ve DYP’nin barajı aşıp Ak Parti’nin TBMM’deki gücünü zayıflatması... İzlenen yol, bu bir çuval inciri berbat etme potansiyeli taşıyor. Tabii hak yemeyelim, Ak Parti’nin dirayetine bağlı olarak tam tersi de söz konusu...
3.
Ancak, çok çok önemli başka bir husus var. Bugün için Ak Parti, toplumun alt katmanlarıyla iletişim kurma konusunda herhangi bir zorluk yaşamıyor. Bunu olumsuz bir özellik olarak söylemiyorum, zaten bugünkü başarısının ardında da bu gerçek yatıyor. Yani Sayın Erdoğan’ın bu katmanlarla ortak bir dil tutturma, onları anlama ve etkileme konusunda Taran’dan daha az yaratıcı olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak Ak Parti’nin toplumun daha üst katmanlarıyla ilişki kurmak noktasında çok ciddi zaaflar taşıdığı muhakkak... Hatta daha dar segmentlerle yaşanan şu andaki iyi ilişkiler, belli odakların yalakalıkları falan tamamen “güç” unsurundan kaynaklanmaktadır. Yoksa arkadan neler konuşulduğunu ben çok iyi biliyorum.
4.
Bu durumda, Ak Parti’nin zayıf olduğu köşeyi kapatma ve “hor”landığı katmanlardaki meşruiyet algısını sağlama yönünde bir iletişim stratejisi belirlemesi, tercihlerini buna göre yapması gerekmez miydi?

Eş dostla şimdiye kadar paylaştıklarım bunlar... Ancak Ali Saydam’ın “çıkarsama”sı bu görüşlerimi birden çürütüveriyor. Çünkü, Ak Parti’nin seçime mevcut başkanıyla girmeme ihtimali, yukarıda sözünü ettiğimiz gücünü yitirmesine neden olabilir. Zira, her ne kadar eski başkanın ruhu partiye bir süre daha egemen olsa da, muhtemel yeni başkanın, tam da şu anda güçlü olunan katmanlarla iletişim kurmada mevcut başarıyı sürdüremeyeceği ortada... Bu durumda da Ali Saydam’a hak vererek oluşacak o boş köşeyi doldurma arayışının mantıklı olabileceğini kabul etmek gerek...

İtiraf ediyorum, ben bunu düşünememiştim.

KONUYLA BİRAZ İLGİSİ BULUNAN BAŞKA YAZILARIM:
| Siyaset bayram rehavetindeyken hadi bu kez biz siyaset yapalım!
| Eğer “her şey Türkiye için”se, lütfen şu “herşey”i düzeltelim.
| Erkan Mumcu mu, Mehmet Ağar mı?

BU YAZININ KONUYLA İLGİSİNİ BAKALIM BULABİLECEK MİSİNİZ?
| Kıldan tüyden işler için kendinizi ateşe atmayın!