14 Ağustos 2006 Pazartesi

| Markalar ve isimler...

Her marka ismi; fonetik yapısı, anlamı ve çağrışımlarıyla markanın kimliğini ve tüm değerlerini temsil eder/etmelidir. Bu nedenle marka ismi seçimi, markalaşma serüveninin ilk stratejik adımlarından biridir. Öyle ki, markanızı konumlandırmadan önce verdiğiniz bir marka ismi, konumlandırma stratejinizi belirleyebilecek, sınırlandırabilecek kadar önemli rol oynar. Yine, yeniden konumlandırma (re-positioning) süreçlerinde de isimden bağımsız hareket edemezsiniz.


Bir çocuğun doğup, büyüyüp gelişmesiyle bir markanın yaşadığı benzer süreçler arasında ilinti kurmuştum. Peki, yeni doğan bebeklere verilen isimlerle marka isimleri arasında bir ilinti, bir benzerlik yok mu?

Aileler, kız ya da erkek, doğan bebeklerine isim verirken hangi saiklerle hareket ediyorlar? Geniş aileden, modernleşme süreciyle birlikte çekirdek aileye geçişte, anne ve babanın diğer aile büyüklerinden bağımsız davranabilme iradeleri geliştikçe bebeğe “isim verme” konusunda dikkate alınan etmenler de değişiklik göstermektedir. Çekirdek ailede anne ve baba, çocuklarının isimlerini belirlerken, onu yaşamı boyunca temsil edecek bir ismi daha fazla önemsemekte ve arayışlarını bu yönde yapmaktadırlar. Bir marka için de, o markayı yaşam eğrisi boyunca temsil edecek bir isim aynı ölçüde gereklilik değil midir?

Zaman gazetesinin Turkuaz ekinde Burhan Eren tarafından yapılmış “Hikayem adımda saklı” başlıklı ilginç bir incelemeye rastladım.

“Mustafa Berk, Emine Naz gibi yarısı geleneksel, yarısı moda çift isimler neyi işaret ediyor? ‘Kur’an’da geçtiği için’ verilen ‘Aleynâ’ ismi, yabancı çağrışımlı moda isim ‘Alârâ’nın ‘İslamî muadili’ olabilir mi? 1970’li ve 1980’li yıllarda doğanlarda ‘Murat’ ismi neden çok fazla? Bu dönemde ideolojik reflekslerle hangi isimler verildi? Son 50 yılda en sık verilen ilk 10 kız ve erkek ismi hangileri? Bugün moda olan ve sevilmeyen isimler neler? Eskiden dini referanslar ve aile büyüklerinin isimleri dikkate alınırken, neden bugün ‘değişik olması ve kulağa hoş gelmesi’ daha önemli? Farklı dönemlerde en sık verilen isimlerin istatistiklerini yorumlayarak bu soruların cevaplarını bulmaya, isimlerimiz üzerinden toplumsal hikâyemizi okumaya çalıştık.” spotuyla tanıtılan yazıda Doç. Dr. Celalettin Çelik, konu ile ilgili şu yorumda bulunuyor: “Toplumumuzda kişiler artık çocuklarına isim verirken, bir geleneği sürdürme pahasına çocuğa da bir yük olacak şekilde değil, çocuğun geleceğini riske etmeyecek, hatta mümkünse onu onore edecek, ulusal ve kültürel değerleriyle de bütünleştirecek; ama en çok da estetik boyutu öne çıkmış kulağa hoş gelen tınısı güzel isimler verme eğiliminde. Ancak yine de Türk isim verme kültürünün, ana çizgilerinin bir şekilde kendini sürdürme direncinde olduğunu gözlemliyoruz. Bunu da her kültürel sistemin kendi yapısal ve tarihsel sürekliliğini koruma refleksiyle ilgili bir durum olarak açıklıyorum.”

Yazıya göre, aile büyüklerinin isimlerinin yeni doğan beklere verilmesindeki oran azalırken “dinî gerekçe ile isim vermede gözlenen yaygın bir değişim de, biri İslamî çağrışımlı, biri modern çağrışımlı çift isim verme... Modernite ile geleneği aynı isimde barındıran bu çözüm, ebeveynin yaşadığı çatışmayı göstermesi bakımından da bir ipucu aslında. Zeynep Sude, Ayşe Ece, Mustafa Berk, Emine Naz, buna verilebilecek örneklerden sadece birkaçı…”
İsim vermede, 1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda iyice belirginleşen ‘yeni olma, farklı olma’ eğilimi, Türk kültürü tarihinde hiç görülmemiş bir isim çeşitliliğini de beraberinde getirdi. İsim vermede etkili olan geleneksel eğilimler etkisini yitirdi. Artık, 1980’lerde başlayıp 1990’larda devam eden ‘ismin güzel bir anlam taşıması’ndan geçilmiş, hatta bir anlam taşıması zorunluluğu bile ortadan kalkmıştı. ‘Farklı olması ve kulağa hoş gelmesi’ yeter şartları oluşturuyordu. 2000’li yıllarda kısa heceli iki kelimeden türetilmiş, bütün olarak anlam taşımayan isimler verilmeye başlandı. Yayınevleri, bu talebi karşılamak için isim sözlükleri yayınladı, internet siteleri bu sözlükleri içeriklerine taşıdı. Artık bugün bebek bekleyen aileler, sözlüklerden ve internet sitelerinden ‘hiç verilmemiş, hiç duyulmamış’ isimler bulmaya çalışıyor. Son 20 yıllık süreçte ortaya çıkan bu değişim, sosyal hayatta, tüketim ve üretimde ‘her yeni ve farklı olanın iyi olduğu’ yönündeki modern anlayışın bir sonucu olmalı.
Yazıda, 2000’li yılların moda isimlerden ve siyasi parti ve ideolojilerin belirlediği isimlere kadar çeşitli örnekler de yer alıyor. Ayrıca, günümüzde istenmeyen kadın ve erkek isimleri sayılmış ki, onları ben de buraya almak istiyorum:
İstenmeyen kadın isimleri: Kezban, Döndü, Fadime, Fadimana, Dudu, Yeter, Döne, Kadriye, Asiye, Nuriye, Şerife, Dürdane.

İstenmeyen erkek isimleri: Satılmış, Durmuş, Dursun, Şaban, Abdurrahman, Memiş, Abuzer, Murtaza, Tarkan, Hüsamettin.
Son dönemlerde, isim belirlemede popüler kültürün etkisine rağmen Tarkan’ın niye istenmeyen isimler arasında yer aldığına bir anlam veremedim. Vardır mutlaka bir sebebi!

Bu arada; tüm gelenekleri, aile büyüklerini ve dini referansları göz ardı edip kızına Bike adını veren bir marka sahibinin, markasına isim belirlerken ailemizin şanı yürüsün psikolojisiyle niçin Sipahioğlu ismini tercih ettiğini anlamakta da güçlük çekiyorum.

OKUMA PARÇALARI:
| Bana marka adını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!
| Canlı bir et parçasına nasıl tutkulu ve vazgeçilmez bir aşkla bağlanırsınız?
| Sokağa, pardon karayollarına atılan milyon milyon dolarlar!