5 Şubat 2014 Çarşamba

| Siyasetin sakameti, sefaletin vahameti...*

BU YAZI ARALIK AYINDA YAZILMIŞ VE GRAFİK TASARIM DERGİSİNİN OCAK-ŞUBAT 2014 TARİHLİ 57’İNCİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR. O NEDENLE YAZIDA KONU EDİNDİĞİM YEREL SEÇİMLER ADAY ADAYLIĞI OLGUSU İLE İLGİLİ ZAMANLAMA TUTMAMAKTADIR. ANCAK ADAYLIK SÜRECİNDE DE DEĞİŞEN PEK BİR ŞEYİN OLMADIĞINI GÖZLEMLEDİĞİMİZ İÇİN YAZI GÜNCEL SAYILIR.





Aday tanıtım broşürlerinde daha iki yüz doksan yedi çarpı iki yüz on milimetre ebadındaki beyaz bir kağıdı iki boyutlu grafik tasarım unsurlarıyla tasarla(t)maktan aciz insanların binlerce metrekarelik üç boyutlu alanlara sahip kentlerimizi yönetmeye talip olmalarındaki paradoksu görmediğimiz sürece keten helvanın akıbetinde nasıl bir değişiklik olmasını bekleyebiliriz ki?

Siyasetin jargonuyla konuşacak olursak Mart 2014 Yerel Seçimleri için seçim sath-ı mailine girmiş bulunuyoruz. Henüz propaganda dönemi başlamış değil, ancak aday olabilme yarışına başlayan aday adayları, (YSK kararlarına göre yasak olasına rağmen) hem kendi partilerinin seçici kurullarını hem de kamuoyunu etkilemek için yaptıkları çalışmalarla bize erken bir seçim atmosferi yaşatmayı sağladılar. Bizim için daha önemlisi ise, bu çalışmalarda grafik tasarım adına ortaya çıkan sefalete tanık olmaktı.

Seçimlerde, en azından partilerin iyi kötü belirlediği birtakım standartlara uymak zorunluluğu sefaletin vahametini azaltırken, bu tanıtım çalışmaları, partiler arası bir seçim yarışının yansımaları olmadıkları ve bireysel çabalar sonucu varlık buldukları için özel olarak mevcut aday adaylarının, kurumsal olarak olarak da siyasetin sakametini gözler önüne sermektedir.

Sefaletin cesametini* arttıran şey ise, bu aday adaylarının kent kültürü, kentlilik bilinci, kentsel kimlik, kentsel aidiyet, kentleşme ve kentlileşme, kültürel çeşitlilik, kültürel miras, tarihsel doku, ortak kent belleği, sanat, dini hayat, ortak yaşam kültürü, toplumsal barış, kentsel mekan, mekan kalitesi, mekan estetiği, kentsel tasarım, kimlikli kentleşme, kentsel markalaşma gibi birçok kompleks konuyu içeren, hatta imar, temizlik, yol, ulaştırma, park gibi hizmetlerin bile bir uygarlık perspektifiyle ele alınması gereken belediyeciliğe talip olabilmeleridir.

Elbette hiç kimse bir belediye başkanından tüm bu konularda uzman olmasını bekleyemez. Fakat, kent yönetimine talip olan birinden kent tasavvuru konusunda bir vizyon ve perspektif beklemek herkesin hakkıdır. Bu vizyondur ki, belli başlı hizmetlerin nereden, nasıl ve hangi kalitede alınacağının tek güvencesidir.

Başbakan Erdoğan, bazı adaylarının tanıtımını yaptığı bir toplantıda şunları söylüyordu: “Bize sadece beton bilgisi lazım değil. Bize sadece asfalt bilgisi lazım değil. Bize yaşanabilecek bir şehir muhayyilesi lazım. Şehirlerimiz insan için imar edilmiştir. İnsanın hizmeti için imar edilmiştir. Şehir en çok da çocuklar için tasarlanmıştır. Torunlarımıza gurur duyacakları şehirleri miras bırakmalıyız. Öyle şehirlerimiz olsun ki şarkılara konu olsun. Şehirlerimizin bir dili, felsefesi olsun.” Çok güzel sözler bunlar... Peki, aday tercihleri yapılırken “beton ve asfalt bilgisi” üstüne, bir “şehir muhayyilesi”ne, “şehri şarkılara konu edecek” bir inceliğe ve estetik bilgisine, “şehirlerimize bir dil, bir felsefe” kazandıracak tasavvura sahip olmak ne ölçüde dikkate alınmaktadır acaba? Bunlar birer kriter olarak kullanılmakta mıdır? Eğer öyleyse, aday adaylarına ait tanıtım broşürlerinin, afiş ve pankartların ve sair enstrümanların grafik tasarım düzeyine ve estetik değerine baktığımızda bunların çok büyük bir çoğunluğunun sınıfta kalacağı açıktır. Ancak ne yazık ki, siyasette sınıfta kalmanın kesinlikle bu kriterlerde kırık not almakla olmadığını da biliyoruz.

H. Bülent Kahraman’ın 18 Haziran 2008 tarihli Sabah’ta yer alan bu tespitlerini daha önce de benzer bir vesileyle kullanmıştım bu sayfalarda. Şimdi yine yeri geldi: “Öyle seçkincilik falan olarak görülmesin ve kimse kusura bakmasın, ama ben Türkiye’de bir yolculuk yaparken veya herhangi bir kentte bir yerden bir yere giderken çevremde gördüğüm, insan eliyle yapılmış şeyler arasındaki düzensizlik ve uyumsuzluk karşısında bir iç sıkıntısına kapılıyorum. (...) Osmanlı’nın kendine özgü, kendi içinde uyumlu, her düzeyde belli bir bütünlük sunan estetiğinden bu derecede vahşi, ham ve uyumsuz bir sıradanlığa Türkiye nasıl düştü, sorusunun cevabı üstünde düşünmediğimiz içindir ki, bugün Türkiye’de sadece estetik planda değil toplumsal ve siyasal planda da derin bir çalkantının içinde yaşıyoruz. Galiba bu tespitimle yukarıda sorduğum soruya da bir yanıt vermiş oluyorum: Bugünkü bu ters, biçimsiz ve çarpık estetik büyük ölçüde bizim toplum içinde yaşadığımız uyumsuzluğun, uyuşmazlığın bir yansıması. (...) Eğer toplumsal veya siyasal planda uzlaşmaya, karşıdakinin değerlerini benimsemeye dönük bir anlayışın içinde olsaydık estetik planda da, arkadan gelen, bir öncekinin ne yapmak istediğini anlamaya çalışır, onunla uyumlu bir estetik inşa ederdi. Kendinden öncekini veya yanı başında duranı hiçe sayarak kendi önceliğini öne çıkarmak gibi yapay ve akıl dışı bir tutum içinde olmazdı. Birbirini yok etmeye çalışan, ama gerçekleşmediği için de birbirine sağır ve kör davranan bu kadar uyumsuz unsur bir arada olmazdı. Etrafınıza bir de bu gözle bakın bakalım, estetikle toplumsallık birbirini etkiler miymiş?”

Kabul ederim; hızlı göçün yarattığı hızlı ve çarpık kentleşme hepimizi afallattı. Fakat yine de, en azından belediye başkanlığına aday olacaklarda kendilerini bu fiili durumun akıntısına koyvermemelerini, hatta bunu makul bir mecraya sokacak vizyonu ve iradeyi ortaya koymalarını beklemek hakkımızdır.

Bütün uygarlıklar nasıl değerler sistemi üzerinde yükselmişse, kentler de ancak ve ancak değerler sistemi üzerinde yükselebilir ve yücelebilirler. Fakat ben, şu son haftalarda elime geçen aday adayı broşürlerini gördükçe ilgili kentler için “yandı gülüm” demekten kendimi alamıyorum.

Haksız mıyım?

*siyaset isim (siya:set) Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, politika, siyasa.
*sakamet isim (saka:met) Bozukluk, yanlışlık, eksiklik.
*sefalet isim (sefa:let) Yoksulluk, sefillik.
*vahamet isim (vaha:met) isim Güçlük, korkulacak tehlikeli durum.
*cesamet isim (cesa:met) Büyüklük, irilik.