29 Mayıs 2012 Salı

| Bana bunun Franklin Gothic’ini yapabilir misin Abidin?

GENELDE SÜRELİ YAYINLARDA YER ALAN GÜNCEL YAZILARIMI O YAYININ BİR SONRAKİ SAYISI ÇIKTIĞINDA BLOĞUMDA YAYIMLARIM, AMA BU KEZ GRAFİK TASARIM’IN AFFINA SIĞINARAK BEKLEMİYORUM. YENİ TL SİMGESİYLE İLGİLİ BU YAZI, GRAFİK TASARIM DERGİSİNİN YENİ SAYISINDA YAYIMLANDI. PEKİ NİÇİN BEKLEMEDİM? AJANS REDAKTÖRÜMÜZ NİHAN, YENİ SİMGENİN KULLANIM İLKELERİYLE İLGİLİ KAFA KARIŞIKLIĞINI GİDERMEK İÇİN TDK’YA BAŞVURMUŞTU, BUGÜN MERKEZ BANKASI’NIN PEK DE HOŞUNA GİTMEYECEK BİR CEVAP ALDI. BU CEVABI PAYLAŞIRKEN (YAZININ SONUNDA) HAFTALARCA ÖNCE YAZILMIŞ BU YAZIYI DA YAYIMLAMANIN YARARLI OLACAĞINI DÜŞÜNDÜM.


Başlıkta geçen Abidin’in kime işaret edeceğine ben de karar veremedim; hükümete mi, Başbakan’a mı, Merkez Bankası Başkanı’na mı, yoksa yeni Türk Lirası simgesinin tasarımcısına mı? Doğrusu benim gönlüm Türk Lirası Simge Yarışması’nda jüri üyesi olarak görev alan üç akademisyenden yana, ama yine de odağı dağıtmak için buradaki Abidin’i “kamu iradesi” olarak görelim.

Teşbihte hata olmaz, hani hatırlarsınız, Agatha Cristie’nin Şark Ekspresi Cinayeti romanının başından sonuna okuyucunun sürüklendiği cinayeti kimin işlemiş olabileceği yolundaki kuşkuların hepsi boşa çıkar, çünkü cinayet, tek bir kişi tarafından değil, on iki kişi tarafından toplu olarak işlenmiştir.

Süreci hepiniz bildiğiniz için uzatmayayım; Türk Lirası’nın TL dışında yeni bir simgeye ihtiyacı olduğu düşünülmüş, bu kapsamda bir yarışma düzenlenmiş, üçü akademisyen, biri mimar, gerisi bürokrat on kişilik jüri, yarışmaya katılan 8 bin çalışmadan birini birinci seçmiş, Başbakan’ın bu çalışmada talep ettiği bir revziyondan sonra da yeni simgemiz belirlenmişti.

Türk Lirası’nın yeni simgesi, bir basın lansmanıyla saraylara layık şatafatlı bir resim çerçevesinin içinde kamuoyuna sunulunca doğal olarak çeşitli eleştiriler de gündeme gelmiş oldu. İlk tepkiler elbette muhalif siyasilerden gelmişti, fakat bunların hiçbirinin ciddiye alınacak bir yanı yoktu. Mesela MHP Genel Başkanı Bahçeli, yeni simgeye “ucube bir sembol”, DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek ise “garabet” diyorlardı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, “Merkez Bankası’nın ulaştığı son nokta Tayyip Erdoğan’ın adının baş harflerini paraya simge  yapmak oldu. Padişahlık özlemindeki Başbakan’a adına sikke basarak hediye verdi.” diyerek tartışmayı bağlam dışına taşımanın güzel örneklerinden birini veriyordu.

Geleneksel ve sosyal mecralardaki tartışmaları da hatırlarsak, yeni simgeyi Euro ve Yen’in simgelerine benzetenler de olmuştu, ama tabii ki toplumun bam teline dokunacak şey, Ermenistan parasının simgesine benzetilmesi olacaktı. Oysa, nasıl elma elmaya, armut armuta benzerse, elbette para simgeleri de birbirine benzeyecekti. O bakımdan bunlar da pek ciddiye alınacak eleştiriler sayılmazdı.

Aynı günlerde, Milliyet gazetesi “Tasarımcılar kırık not verdi” başlığı altında uzman görüşleri yayımlamıştı:

Bülent Erkmen: Bu işaretin en büyük sorunu, “T” ve “L” harflerinin kendi içindeki ilişkisinin yeterince iyi kurulamamış olması, bu işaretin günlük kullanımındaki elle yazılışında ortaya çıkanın “E” harfine, yani Euro isaretine tehlikeli bir sekildeki benzeyişi.

Sadık Karamustafa: Güven vermeyen bir işaret. Euro, dolar, pound ve yen işaretlerinde bir simetri ya da dik açı söz konusudur. Tasarımda eğri çizgi daima hareketi ve dinamizmi gösterir ama güven ve istikrar söz konusuysa eğri çizgi olmaz. Dolayısıyla bu tasarımı güven verici bulmadım.

Hasip Pektaş: Seçilen tasarımı etkili bulmadım. Akılda kalıcı bir form olması lazım. Ülkemizi ve paramızı anımsatacağı konusunda kaygılarım var. Paramızın tasarımının da dolar ya da euro işareti gibi vurucu ve özgün olmasını isterdim. Tasarım beni tatmin etmedi.

Vahit Tuna: T ve L’den yola çıkılarak üretildiği için çok zorlama bir ‘tasarım’ olduğunu düşünüyorum. Aynı mesele üretilmiş olan banknotlar için de geçerliydi. Hep bir yerlerden ‘copy paste’...

Oysa bana göre bunlar da tatmin edici eleştiriler değildi. Çünkü tüm bu tartışma çalkantısının arasında gözden kaçan temel bir mesele vardı. Elbette uzmanların ortaya çıkan bir formla ilgili eleştirileri saygıdeğerdir, ciddiyetle dinlenmesi gerekir. Nitekim Erkmen’in öngörüsü gerçekleşmiş, pazarlarda ve vitrinlerde elle yazılan simgeler aşırı derecede Euro simgesine benzemeye başlamıştı. Karamustafa’nın eğik çizgiyle ilgili eleştirisi de son derece haklıydı. (Sanırım çizgiler eğilmediğinde haça benzediği için değiştirildi.) Fakat temel mesele, formun ne estetiği ne özgünlüğü ne ne de tasarımcısının ballandırarak anlattığı gibi Leonardo da Vinci’nin “altın oran”ına uygunluğuydu. Bu eleştiriler, ancak temeli sağlam ve doğru atılmış bir form için yapılırsa anlamlı olabilirdi.

Para simgesi bir amblem değildir, her şeyden önce (genellikle majiskül) bir karakterdir ve sonuçta tipografinin bir unsurudur. Klavyelere girmeyen ve fontlara eklemlenmeyen bir simge kullanılamaz. Bu bakımdan her fonta kolay uyarlanabilmesi önemlidir. Mesela yazıyı Times’la yazıp serifsiz ve et kalınlığı uygun olmayan bir simgeyi araya sokuşturmak mümkün değildir. Bugünlerde gazetelerin TL simgesini hevesle kullanırken ne gibi abukluklara imza attıklarını görüyoruz, çünkü simgenin yanındaki fontlarla uyumu yok. Bu simgenin, bir yazı tipinin stil, ağırlık ve genişliğine uyumlu hale gelmediği sürece o yazı tipinin yanında yer alması tipografinin genel ilkelerine aykırıdır. Bir karakterin (hayali) satır çizgisi üzerindeki konumu, sarkıt ve dikitleri, et kalınlığı gibi nitelikleri nasıl belli ölçütlere tabiyse para simgesi olarak kullanılacak karakter de aynı ölçütlere tabidir. İşte bu yazıda $, €, £ ve ¥ gibi simgeleri uluslararası klaveylerden bulup yazının fontuyla kullanabiliyorum, oysa yazının konusu Türk Lirası simgesi olduğu halde bu simgeyi kullanamıyorum. Yoksa herkes gibi ben de simgenin aplikasyonunu bilgisayarıma indirebilir ve yazıda kullanabilirdim. Olur muydu? Olmazdı.

Her şeyden önce bir uzmanlık konusunu herkesin katıldığı ve uzman olmayanların değerlendirdiği bir yarışmaya dönüştürmek son derece yanlıştı. Daha önce benzer yarışmalarda hasbelkader jüri üyeliği yaptığım için biliyorum, beş bin başvuru arasından beş tane düzgün iş bulabilirseniz şanslısınız demektir. Bu da önemli değil, o beş tane işin yukarıda sözünü ettiğim kriterlere uygun olma ihtimali ise sıfırdır.

Yarışmanın değerlendirme kriterlerinden biri de simgeyi mesela en az beş fonta uyarlamak olsaydı, eminim böyle bir form ortaya çıkmazdı. Ya da bu yazının başlığındaki soruyu jüri üyelerinin hiç olmazsa birbirlerine sormaları beklenirdi. (Bürokratları kastetmiyorum, onlar seçimlerinde hangi kriterli kullandılar, bunu da gerçekten merak ediyorum.)


Türk Lirası simgesi yaratılırken her fonta kolay uyumunu sağlamak için mevcut karakterlerden istifade etmek mantıklı olurdu. Bu işin en güvenli yolu, hiç çıpa mıpa kıvrımlarına girmeyip elle yazmayı zora sokmadan kapital L’nin (isterseniz de T’nin) ortasına iki çizik atmaktı, Japon Yeni (¥) simgesinin Y’nin ortasına iki çizik atılarak tasarlandığı gibi. Böylece font uyumu sorunu yaşanmazdı.

Bu yöntemi güvenli, fakat çok mu sıradan buluyorsunuz? O durumda da işi, dünyadaki (zaten sayıları fazla olmayan) birkaç yetkin font tasarımcısına sipariş eder, ortaya çıkan tasarımlardan birini seçerdiniz.

Bir de jüri üyelerinin, bu pek beğenerek birinci seçtikleri simgeyi elle meşk etmeleri yanlış yaptıklarını anlamaları açısından çok iyi olurdu. Nitekim, el yazısı kitabi bir font olmasa bile, herkesin yazısı ayrı bir karakterdir (El yazısından karakter tahlilleri bile yapılıyor, biliyorsunuz.) ve Latin yazısında formların oluşmasıyla elle yazma kolaylığı (en az çaba yasası) arasında kesin bir bağ vardır. İsterseniz bir kalem ve boş kağıt alıp sınayın, görecekseniz ki bütün harfleri yukarıdan aşağıya ve soldan sağa el hareketleriyle yazıyorsunuz. Aşağıdan yukarıya doğru hareketin birkaç istisnası O, U, V gibi karakterlerdir. Fakat O ve U, bizim para simgemizdeki gibi aşağıdan yukarıya çıkarken herhangi bir kırılmaya uğramazlar. V ise, aşağıda keskin bir kırılmaya uğramakla birlikte, yukarıya çıkan kanat düzdür. Oysa para simgesi, yukarıdan aşağıya 90 derece inen bir çizgiden sonra kırılmakta, o noktadan itibaren de yukarıya O’nun sağ alt çeyreği gibi kavis çizerek çıkmaktadır. Şunu söyleyeyim, emin olun bu hareketi elle yapmak kolay olsaydı, harfler arasında formu buna benzer bir harf mutlaka olurdu. Veya alfabede böyle bir karakter olsaydı, bu simgeyi yazmak da mutlaka kolay olacaktı.

Bir başka yönden bakalım, Türk Lirası’nın yeni simgesinin gövdesi, D’nin sağ üst çeyreğinin kesilmesiyle oluşturulmuş gibi görünüyor. Fakat, tam da o kesiklik yukarıdan aşağıya olan el hareketini de kesiyor. Oysa biz, D’nin kavisini yukarıdan aşağıya doğru çizeriz.

Şimdi bu simge, gazeteler dışında reklamlarda da kullanılmaya başlandı. Ben, bu sorunlarından dolayı yeni simgeyi kullanmamayı, yerine hiçbir arızası olmayan TL simgesini kullanmayı yeğliyorum. Fakat bazı müşteriler yeni simgeyi kullanmaya heves ettikleri için, ajansta arkadaşlar, bunu kullandıkları fontlara uyumlu hale getirmek üzere olabildiğince yeniden tasarlamak zorunda kalıyorlar. Gazetelerden hayır yok da, belki hassasiyet gösteren reklamcıların çabalarıyla simgenin en azından belli başlı fontlara adapte edilmiş formları yaratılmış olur.

Türk Lirası’na simge şart mıydı diye sorarsanız, bence TL de bir simgedir sonuçta. T ve L harflerinin yanyana gelmesiyle oluşan formun, hem her türlü fontla yazılması da mümkündür. Hatırlayanlar olacaktır, çok eskiden daktilo makinelerinde sağdaki bir tuşta TL simgesi yer alıyordu. Bu simge, T’nin sağ saçağının altına sığıştırılmış L şeklindeydi.


Kullanımı neredeyse imkansız (Bu bahtiyarlığı yaşayan, $ ve € gibi uluslararası klaveyelere girebilmiş sadece birkaç simge var.) bir simge yaratmak, eh, bizim paramızın da bir simgesi var demekten öte bir anlam taşır mı, bilmiyorum. Buna karşın, yine de yeni bir simgeye temelden itiraz etmiyorum, fakat font uyumsuzlukları ve elle yazım zorlukları taşımayan, kriterlere uygun bir simge yaratmış olsaydık, belki diğer zorluklar uzun vadede de olsa aşılabilirdi.

Tabii, önceden gelip soran olmadığı için, benim eleştirilerim “yandı gülüm keten helva” hikayesi gibidir. Yine de gelecekte belki birilerinin işine yarar umuduyla yazıyorum işte.

İki sorunu daha hatırlatıp yazıyı bitirelim:

Liranın simgesi var da, kuruşun neden simgesi yok? 25 kuruşun üzerinde Türk Lirası simgesini 0,25 yazarak mı kullanacağız?

Resmi bir deklarasyona rastlamadım, ama yeni simgenin $’da olduğu gibi rakamların önünde yazılacağı söyleniyor. Türkçenin sentaksına aykırı böyle bir uygulamaya ne gerek var? Kurallar hayatın doğal akışı karşısında zorlanırlar, çünkü biz, $ simgesini bile yıllardır rakamların sonunda kullanıyoruz. Bunun, eğer finansal tablolarda kolaylık sağlamıyorsa, bir Anglo-Sakson geleneği olduğunu sanıyorum, nitekim £ da önde yazılıyor. Fakat € genellikle sonda, galiba Anglo-Sakson geleneğinin etkisinde kalan bazıları tarafından ise önde kullanılıyor.

Bütün bu olguyu ben, “İç ve dış politikayı ben yönetirim, ekonomiyi ben bilirim, şehircilik benden sorulur, bayındırlık benim işim, adaleti ben dağıtırım, asayişi ben sağlarım, her şeyden ben anlarım.” diyen kamu iradesinin “Birkaç çiziktirmeden ibaret olan bir işten niye anlamayacakmışım?” özgüveninin sonucu olarak değerlendiriyorum. Aynen Ankara Belediyesi’nin, PTT’nin, Vakıfbank’ın, Sağlık Bakanlığı’nın ve benzeri kamu kurumlarının değiştirilen logolarında yaşanan süreçten ve sorundan hiçbir farkı yok, ama sonuçları itibariyle Türk Lirası simgesini milyonlarca insan cebimizde taşıyacağımız ve kamu malı olması nedeniyle kaşını gözünü yarararak da olsa hepimiz kullanacağımız için diğerlerinden daha ağır bir olguyla karşı karşıyayız.

Herhalde koskoca Türk ekonomisini yönetmek Türk Lirası’na simge yaratmaktan daha kolay!