16 Ocak 2012 Pazartesi

| Yeni Star logosu ve göstergesel uzlaşım

Köylü amca oğlunu okutmak için İstanbul’a medreseye gönderir. Bir okul tatilinde köyüne dönen oğlanla babası tarlalarını dolaşırken babanın çişi gelir, bir ağacın dibine işeyecekken oğlu haykırır: “Aman baba, ne yapıyorsun? O tarafa işenir mi? Orası kıble, günahtır!” der. Baba bir lahavle çekip başka bir yöne döner. Oğlan yine itiraz eder: “Baba, öyle de olmaz, o taraf doğu!” Baba bu kez de kuzeye yönelir, ona da itiraz gelir. Oğlan, son olarak batıya yönelen babaya o tarafın da uygun olamayacağını söyleyince iyice sıkışmış olan adam yere yatarak gökyüzüne doğru işemeye başlar. Tabii yer çekimi yasasınca üstü başı ıslanır. Küfürler ederek ayağa kalkmaya çalışan baba bir yandan da kendi kendine söylenir: “Ulan, oğlanı mektebe gönderdik, işeyecek yön bırakmadı, üstümüzü pisledik. İyi ki anasıyla yatakta görmüyor bizi, kim bilir ne hallere düşerdik!”


Star TV’nin yeni logo serüveni bu fıkrayı getirdi aklıma. Bildiğiniz gibi Star TV el değiştirip Doğuş Grubu’na geçtikten sonra görsel kimliği Sony Entertainment Television, Turner Channels, Fox International Channels, MTV gibi dünyaca ünlü yayıncılar için çalışan Superestudio tarafından yenilendi.

Hem yeni sahipliğin pekiştirilmesi hem de bu vesileyle kanala yönelik yeni bir heyecan yaratılması bakımından doğru bir girişimdi bu. Ancak, yeni logo ortaya çıkar çıkmaz çok fazla eleştiriye uğradı. Özellikle sosyal mecrada amblemin delik deşik edilmedik yeri bırakılmadı. Oysa ne diyordu tasarımın sahipleri: “Eski ve yeni logonun bir çok yönden farklı olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle eski logoda S harfi ana öğeydi ve yıldız daha ikinci plandaydı. Yeni logoda ise S’yi tamamen eleyip yıldızı ana karakter yapmayı seçtik. Bunu yaparken amacımız objenin kendisinin kanalın adını temsil etmesi ve böylece harfi ortadan kaldırıp ikona ve kanalın adına daha çok güç vermekti. Grafik anlamda da yeni logonun daha güncel ve belirli bir modern dokunuşu olduğu kanısındayız. Logonun karşıt şekillerden oluşması sonucu ortaya daha ilginç ve çekici bir yıldızı tasarımı çıkmış oldu. Böylece sadece bir harf ve yıldızdan olan bir görselden uzaklaşılmış oldu.”

Evet, gerçekten de S harfi, aslında “se” sesinin görsel kodudur, bu bakımdan iyi bir stilizasyon ve soyutlama yapılmadan harflerin logoda kullanılmasının bazı sakıncaları vardır. Eski yıldız da herhangi bir yıldızdı işte. Meseleye bu açıdan bakıldığında renkli kristallerden oluşturulmuş yeni logo elbette eskisine göre kıyaslanamayacak ölçüde özgün bir çalışmaydı. Güzel mi çirkin mi tartışmalarının dışında, bu amblem, insanın önsel (a priori) olarak sahip olduğu algı sisteminin en temel odağına hitap ediyordu, simetrik ve parıltılı yapısıyla. Sağlamcı bir yaklaşımdı yani. Yine de bazı teknik ve estetik sorunları tartışılabilirdi tabii, ama nihai olarak ortada yanlış yapılan bir şey yoktu.


Herhalde nazar değmiş olacak ki, asıl yanlış şimdi yapıldı ve yağmur gibi gelen bu eleştirilerin etkisinde fazla kalan Star yönetimi getirdi, yeni amblemin göbeğine, yani kristal parçalarının yıldızı oluşturduğu negatif alana eski sıradan yıldızı yerleştirdi ve belki milyon dolar para ödediği işi ucuzlatıverdi.

Oysa, yaptığınız işten emin olduktan sonra, sonuna kadar sabretmek gerekiyordu. Çünkü popüler bir ürünün logosunu değiştirirken ne yaparsanız yapın, isterseniz ağzınızla kuş değil yıldız tutun, benzer eleştirilerle karşılaşacağınızı öngörmeliydiniz.

Kısaca izah edelim: İsim bir markanın nasıl ses koduysa, logo da görsel kodudur ve her ikisi de zihinleri markaya yöneltir. Siz ne yapıyorsunuz? Bir ihtiyaç nedeniyle görsel kodu değiştiriyorsunuz ve uzun zamandır süregelen kod-kavram ya da gösteren-gösterilen ilişkisini sonlandırarak kavrama (markaya) giriş kapısının anahtarını değiştiriyorsunuz. Buna tepki gösterilmeyeceğini mi düşünüyordunuz? Oysa bu acımasız eleştirileri yapanlar Star TV’yi çok düşündüklerinden değil, kendi zihin konforlarının bozulmasından dolayı tepki gösterdiler. Doğrusu, ben de çok düşündüğümden değil, bir vaka örneği olduğu için ilgilendim.

Bir sabah uzun zamandır sahip olduğunuz bıyıklarınızı ya da sakalınızı kesip işyerine gittiğinizde karşılaşacağınız muhtemel tepkileri düşünün. Sizin yüzünüz kişisel varlığınızın görsel kodudur. Yüzünüzde yapacağınız böyle bir değişiklik, daha iyi olsa bile, sizinle ‘gösteren’iniz arasındaki ilişkinin bir şekilde bozulmasına, muhtaplarınızın algı sistemlerinin parazit yapmasına neden olur. Fakat birkaç gün geçtikten sonra algı sistemleri yerli yerine oturur.

“Bıyıklar, AB Müktesebatı Uyum Programı ve Kopenhag Kriterleri’ne kurban gidince...” başlıklı eski bir yazımda “Fiziksel görünümde ani değişikliklerin şoke edici bir etkisi var. Görsel kodlamalar zihne öyle sağlam ve derin çizgilerle çiziliyor ki, fiziksel görünümdeki ani değişiklikler soğuk duş etkisi yaratarak bir yabancıla(ş)maya neden oluyor.” demiştim. Öyle.

Sabretmek, yeni ‘gösteren’ ile eski ‘gösterilen’in rabıtasının kurulmasını, yeni uzlaşımın oluşmasını beklemek demekti.