26 Kasım 2008 Çarşamba

| Anadolu’yla İstanbul arasına sıkışan Ankara!

CHP’nin çarşaf açılımı epeyce gürültü kopardı. Annesi ve ablaları da başörtülü olan CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in girişimiyle çarşaflı ve başörtülülere CHP rozeti takan Deniz Baykal, konuyla ilgili olarak ilginç açıklamalarda da bulundu. Bu açılımın ne anlama geldiği, inandırıcı olup olmayacağı, CHP’ye ne kazandıracağı gibi konulara hiç girmeyeceğim. Ancak bu tür parti çekirdeğinin dışına sıçrama hareketlerinin hep İstanbul’da başlaması, analiz edilmesi gereken bir olgu... 

 

CHP İl Başkanı Tekin, nasıl şimdi partisini Şişli-Bakırköy-Etiler-Kadıköy ekseninin dışına taşıma çabaları gösteriyorsa, bir zamanlar Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Erdoğan da RP’yi cami cemaatinin dışındaki kitlelere anlatmak için hem partili kadınları aktif siyaset içinde mobilize etmiş hem de içkili restoranlar, meyhaneler, genelevleri, pavyonlar gibi, partililerin pek de aşina olmadığı mekanlara yönelik faaliyetlere ağırlık vermişti. Gerçi bu akımın arkasında şu anda SP’de siyaset yapan Bahri Zengin gibi yenilikçi isimler de vardı ama yine de hareket İstanbul’da hayata geçebiliyordu. Bu açılım, yine Bahri Zengin’in önemli katkılarıyla 1991 Erken Genel Seçimi’nde RP’nin kampanyasına da radikal biçimde yansır. 

Necati Özkan’ın Seçim Kazandıran Kampanyalar isimli kitabında yazdığı gibi “Türk siyasal iletişim tarihinde ilk defa genelev kadınları seçmen olarak dikkate alınır ve RP iktidarında sorunlarına çare olunacağı sözü verilir.” On farklı tema temelinde gerçekleştirilen kampanya, Türk ve dünya basınında yoğun biçimde tartışılmış, hatta Le Monde özel bir haber bile yapmıştı. Kampanya, çeşitli Türk ve dünya üniversitelerinde de yüksek lisans ve doktora tezi olarak incelenmişti. (Adı geçen kitapta yer alan on basın ilanından konumuzla ilgili olan iki tanesini aşağıya aldım.) 

 

Neyse, amacım kampanya analizi yapmak değil. Dikkat çekmek istediğim husus, hem RP’nin hem de CHP’nin farklı kitlelere açılımının İstanbul’da il başkanları eliyle gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ne RP bu açılımı Ankara’dan, Konya’dan, Erzurum’dan veya Bitlis’ten başlatabilirdi ne de CHP Ankara, İzmir, Edirne veya Mersin’den... Tayyip Erdoğan’ı İstanbul iktidar yaptı. Şimdi Deniz Baykal’ı mı yapacak, yoksa İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin parti içindeki statükodan bir gün bunalıp “gömlek” değiştirerek İstanbul’un parlattığı yeni bir yıldız mı olacak? Fantezi bir yana, Türkiye’nin siyasal başkenti Ankara olmakla birlikte, toplumsal başkenti İstanbul’dur. Anadolu’yla İstanbul arasına sıkışan Ankara, bakalım bu stres altında nasıl bir tutum geliştirecek?  

Güncelleme [ 27 KASIM 2008, PERŞEMBE ] 

Gökhan Özgün, “Tayyip ve Obama ve İstanbul ve Amerika” başlıklı bugünkü yazısında, yani benden bir gün sonra aynı konuya temas etmiş. Eşzamanlı düşünce mi deniyordu buna? Gerçi onunki “temas”tan öte... Kıyaslamak belki yakışıksız olur, çünkü birebir aynı şeyi söylemiyoruz. Ben bir tespitte bulunmuş, ortaya bir soru atmıştım; o ise nihai noktayı koymuş. Ben İstanbul için “toplumsal başkent” demiştim, o ise “diyar” demiş. Sorumun cevabını bir gün içinde bulmuş oldum: Tayyip Erdoğan, İstanbul denen “diyarın” mahsulüdür. Bir başka toprak ona yol açar mıydı, boy verir miydi? Veremezdi. Bunun kaç kişi farkında? Obama’nın üzerindeki “Made in USA” damgası çok net. Tayyip Erdoğan’ın alnındaki “Made in İstanbul” ibaresini okuyabilen kaç kişi var? “Diyar” kelimesi oldum olası kafamı kurcalar. Diyar, bir topraktan, bir şehirden, bir memleketten, bir vatandan fazlasıdır. Milletler, memleketler unutulur, diyarlar unutulmaz. Zamanında Bağdat bir diyardı. İskenderiye bir diyardı. Bir zamanlar Paris bir diyardı. Şimdi New York bir diyar. İstanbul’u ne kadar yok etmeye çalışsak da, bize bir diyar olmaya çabalıyor. Diyarı diyar yapan, geleceği içinden geçirme, geleceğe yol verme arzusudur. Bir diyarın geleceğe açık kapıları, öyle emirle, demirle, teoriyle, pratikle kolay kolay kapanmaz. Diyar geleceğe doğru genişlemek, geleceğe doğru yayılmak ister. Bütün siyasetlerin üzerinde duran bir tabiatı vardır diyarın. Diyar, sözlük anlamında hem ülke demeye gelir hem de dünya. Tamamını yerinden okuyun. Telif hakkı diye bir şey var!