19 Haziran 2006 Pazartesi

| Da Vinci Şifresi’nin Şifresi!

Şöhreti yakalamış benzer romanları sinema sektörü asla kaçırmıyor. Dan Brown’ın milyonlar satan ve özellikle Hristiyan dünyasında şaşkınlık yaratan kitabı Da Vinci Şifresi’nin filmini bugün gördüm. Film, Leonardo Da Vinci’nin kendi eserlerinde sırlar sakladığı, ıssız İskoç şapeline garip sembollerin oyulduğu ve Katolik kilisesi ile kadim bir gizli örgütün, insanlığa sunulan en büyük armağanlardan bir tanesi olan Kutsal Kâse’yi ele geçirmek için asırlardır mücadele ettikleri gizemli bir dünyayla tanıştırıyor bizi... 

Hemen söyleyeyim, filmi izlerken sıkıldım. Kitabı zaten okumamıştım. Sinema çıkışında, bir kitap, özellikle de roman delisi karıma hemen “Sen bu tuğla gibi kitabı okurken nasıl sıkılmadın?” diye sordum. Sıkılmamış, kesinlikle kitap daha akıcı ve sürükleyiciymiş. Bence bu filmin türünün örnekleri arasında “Gül’ün Adı” gibi çok daha başarılıları var. Bir defa film, kurgusal bir polisiye öykü üzerine oturtulmuş. Yani olayların gerçeklikle bir ilgisi yok. Bu öykü de, kendi içinde birtakım şifreler içeriyor muydu, bilemem. O zaman da arkasından “Da Vinci Şifresi’nin Şifresi” diye bir film yapılmalı veya bir kitap yazılmalı. 

Sanıyorum, zaten tartışılan, romanın edebi başarısından ziyade ortaya attığı iddialar... Gerçekten Sion tarikatı diye bir gizli örgüt var mı? Kutsal Kâse diye bir şey var mı, varsa günümüze kadar gelmiş mi? Kaç tane İncil var ve bunların hangisi doğru? İsa, Tanrı’nın oğlu mu, yoksa herhangi bir insan mı? Leonardo Da Vinci’nin eserlerinde hep böyle şifreler mi gizli? Isaac Newton’ın kafasına düşen elma, Adem’in ısırıp attığı elma mıydı? (Bu son soruyu ben uydurdum. Biraz şifreli bir mizah, iyi gelir!) 

Filmin İsa’ya yönelik hakaretler içerdiği iddiasına gelince... Ben öyle bir şey algılamadım. Hani İsa’nın etiyle kemiğiyle bir insan olduğunun söylenmesi, onu asırlardır Tanrı’nın oğlu olarak bilen Hristiyanlara ağır gelebilir de, bu arada Müslümanlara ne oluyor, onu anlamadım. Siz zaten öyle inanmıyor muydunuz? 

Bence bu münbit araziden daha çoook roman ve film çıkar.  

OKUMA PARÇASI:  

“Hepimizi aldatmış!” diye bağırıyordu Langdon. “Bizi, hepimizi ve bizim üzerimizden bütün dünyayı aldatmış!” 

Sophie Neveu başını Codex Atlanticus’a gömmüş Langdon’u seyrediyordu. “Kim?” diyebildi. “Dan Brown! Başka kim olabilir? Benim, senin, bizim seçilmemiz tesadüf değildi. Bir simgebilim profesörü ve bir kriptolog! Tabii ki anlattığı her şeye inanacaktık. Dinlerinden memnun olmayan, ‘hakikat bir yerlerde gizleniyor olmalı’ diyen milyonlar da bizi takip edecekti.”  

“Neler söylüyorsun sen?” diye direndi Sophie. 

“Ne demek aldatmış? Kutsal Kâse yalan mıydı diyorsun? Son Akşam Yemeği tablosundaki işaretler, Mona Lisa'nın anlattığı sırlar, Sion Tarikatı… Yalan mıydı bunlar?” 

Robert Langdon “Nasıl oldu da bu oyuna geldik?” dercesine başını salladı. “Leonardo solaktı Sophie… Solaktı ve Ortadoğulu bir kölenin çocuğuydu. Bu her şeyi açıklıyor. Geri kalan her şey Dan Brown'ın sivri zekasının ürünüydü.”  

“Eskinin hikmeti! Kripteksteki şifreler? Her şey o kadar güzel oturmuştu ki üst üste. Hem Leonardo’nun solaklığı neyi açıklar? Sion Tarikatı'nın lideri değildi, solaktı… Ne demek bu?”  

“Her şeyi açıklayacağım Sophie. Leonardo eskinin hikmetine hiç de prim vermediğini yazmış not defterine. Onun aradığı hikmetle inancın buluşmasıydı. Sofia değil, Hagia Sofia; kutsal hikmet yani. Leonardo Avrupa’nın felsefesi ile Doğu’nun dinini buluşturmaya çalışıyordu. Sembolik olarak bunu yapacak bir köprü de planlamıştı; İstanbul’da… Asya’yla Avrupa’yı birleştirecek ilk Boğaz Köprüsü’nü. Codex’te Memlüklerin Suriye Devâdâr’ına gönderdiği mektuplar da var. Codex’i yayınlayan Profesör Richter, Leonardo’nun Anadolu’da Müslüman olduğunu bile iddia ediyor. Anlıyor musun? Dan Brown muhteşem bir hikaye uydurmuş. Bizi de, Leonardo’yu da kullanmış.”  

“Ama neden?” diye direndi Sophie. “Sadece daha çok satan bir kitap için mi?”  

“Hayır” dedi Langdon. “Umberto Eco’yu tanıyor musun?”  

“Kitaplarını okudum. Şu Gülün Adı ve… Ve Foucoult Sarkacı.”  

“Dan Brown bu iki kitabın intikamını alıyordu. Farkındaysan azılı bir kafir olan Eco o iki kitapta Mabed Şövalyelerini ve onlarla irtibatlı olan bütün bir Masonik kültürü yerin dibine geçiriyordu. Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi'ni Masonların siparişiyle yazdığını da duymuşsundur. Gül Kardeşliği kendisini temize çıkarmak için bizi, Leonardo’yu, Mecdelli Meryem’i, Hazreti İsa’yı, kısacası herkesi kullanmış. Eco’nun sunduğu resme ne kadar da uyuyor bu tavır?”  

“Bir dakika,” dedi Sophie. “Baştan alalım. Ta şu Ortadoğulu anne faslından…”