Antoine de Saint-Exupery'nin Küçük Prens'ini, elbette çocuklar da okuyabilirler. Ama o, aslında yetişkinler için yazılmış bir kitaptır. Çocukluğumdan kalma bir baskısı halâ paramparça olmuş bir halde kütüphanemde durur ve ben zaman zaman sararmış yapraklarına göz atarım. Bazı bölümlerini arada bir burada aktarmak istiyorum. İşte Küçük Prens'ten bir bölüm:
“İnsanlar,” dedi küçük prens, “ne aradıklarını bilmeden hızlı trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, aynı yerde dönüp duruyorlar.” Bir an durakladıktan sonra ekledi: “Çektikleri sıkıntıya değmez bu.”
Bulduğumuz kuyu Sahara Çölü'nün bilinen kuyularından değildi. Sahara Çölü’ndeki kuyular kumda açılmış çukurlardan ibarettir. Ama bizim bulduğumuz kuyu kasabalardaki kuyulardandı. Oysa etrafta kasaba filan yoktu. Düş gördüğümü sandım.
“Ne kadar garip.” dedim küçük prense, “Her şey hazır durumda. Makara, kova, ip, hepsi hazır.”
Güldü. Makarayı çevirmeye koyuldu. Uzun süredir çalışmamaktan paslanmış olan makara, inlemeye başladı.
“Duyuyor musun?” dedi küçük prens. “Kuyuyu uyandırdık. O da şarkı söylemeye başladı...”
Onun yorulmasını istemiyordum. “Bana bırak” dedim.
“Senin için fazla ağır.”
Kovayı ağır ağır çektim ve kuyunun kenarına bıraktım. Kovanın içindeki su hala titriyordu ve makaranın sesini hem kulaklarımda, hem de titreyen suda duyabiliyordum. Güneşin titrek ışıltılarını görebiliyordum.
“Bu sudan içmek istiyorum” dedi küçük prens, “bana biraz su verir misin?”
İşte şimdi onun ne aradığını anlamıştım! Kovayı dudaklarına dayadım. İçerken gözleri kapalıydı. Bir bayram şekeri kadar tatlıydı bu su. Diğer besinlerin hepsinden farklıydı. Yıldızların altında yapılan bir yürüyüşten, makaranın şarkısından ve kollarımın emeğinden dünyaya gelmişti. Kalbe faydalıydı. Bir armağandı sanki. Küçük bir çocukken Noel’de aldığım hediyenin güzelliği Noel ağacının ışıltısından, kutlamanın müziğinden, gülümseyen yüzlerin sıcaklığından gelirdi.
“Senin yaşadığın yerdeki insanlar,” dedi küçük prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.”
“Doğru, bulamıyorlar.” dedim.
“Ve aslında aradıkları şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi.”
“Evet, haklısın.” dedim.
“Ama gözler göremez. İnsanın kalbiyle bakması gerekir.”