Şimdi size ilginç bir öykü anlatacağım, bende kalmasın. Bu öyküden belki kendimizce bazı çıkarsamalar da yapabiliriz.
2000’li yılların ortalarıydı. ABD Suriye’yi fena halde taciz ediyor, Türk hükümeti ise komşu ülkeye arka çıkmaya çalışıyordu. Öyle ki bütün dünya ABD’nin Suriye’ye ne zaman saldıracağını, Şam’ın ne zaman bombalanacağını bekliyordu. Nitekim yakın geçmişte Irak’a yapılanlar herkesin zihnindeydi.
Öykünün çok ayrıntısı var, ama ben uzatmadan anlatmaya çalışacağım. Türkiye’de yakın dostları olan bir Şam milletvekili ile irtibat kurduk. Cumhurbaşkanı Esad’a da yakın biriydi. Milletvekilini ajansa bir akşam yemeğine davet ettik ve konuyu açtık.
İddiamız şuydu; eğer dünya çapında bir Suriye kampanyası yapabilirsek çok geniş bir kamuoyunun gözünde Suriye algısını değiştirebilir, ABD’nin tacizlerinin etkisini azaltabilirdik.
Tabii beklenen soru geldi milletvekilinden:
— Ne kampanyası bu?
— Turizm.
— Ama Suriye’nin yoğun bir turizm hareketini kaldırabilecek altyapısı yok ki!
— Biliyoruz, zaten turist falan gelmeyecek. Bu şartlarda en etkili turizm kampanyasını yapsak bile turist akını beklememiz hayal olur.
— Öyleyse niye?
— Bunu tamamen kamu diplomasisi için yapacağız, turizm bahane.
— ?
Akıllı adamdı. Yarım saatlik bir sohbet sonucu ikna oldu:
— Şam’a döndüğümde konuyu Cumhurbaşkanı’na açacağım.
Bir hafta geçmedi, milletvekili bizi aradı. Cumhurbaşkanı’na bizden ve düşüncelerimizden söz ettiğini, kendilerinin konuyla ilgilendiklerini, bir özet dosya beklediklerini söyledi.
İyi gidiyorduk. Gerekçelerimizi içeren dosyamızı özene bezene hazırladık. Tabii majestelerine layık bir şekilde. Deri kapak, varak baskı, içinde de beş sayfalık bir rasyonel.
Dosyayı biraz dolambaçlı yollarla Şam’a gönderdik. Bize adı verilen bir Suriye Hava Yolları pilotuna teslim ederek.
Sonradan Cumhurbaşkanı’nın raporumuzla çok ilgilendiğini, bazı satırları kırmızı kalemle çizerek not aldığını öğrendik.
Aradan geçen dört beş aylık süreci ve yaşanan gel gitleri geçiyorum. Bu arada bir arkadaşımızı Şam’a gönderdiğimizi, hatta oradaki bazı kişilere bu arkadaşımızla bir İstanbul hediyesi olarak Bebek Badem Ezmesi yolladığımızı hatırlıyorum, fakat bu seyahatin amacı tam olarak hafızamda kalmamış.
2005 yılı Kasım ayının başında Şam Büyükelçiliğimiz aradı. Cumhurbaşkanı’nın bu ayın son haftasında bir gün ajansımızı kabul edeceğini, gününü ise daha sonra bildireceklerini ilettiler. Tabii kaç kişinin katılacağını ve katılacakların kimlik bilgilerini de sordular. Dört ya da beş kişinin kimlik kopyalarını faksladık.
Bizi heyecanla görüşeceğimiz günü beklerken Kasım ayının ortalarında İsrail, Suriye’nin Golan bölgesine saldırdı. Ardından Suriye Büyükelçiliğimiz yeniden aradı ve savaş nedeniyle randevunun belirsiz bir tarihe ertelendiğini bildirdiler.
Süreç bizi biraz yormuştu. İş uzadıkça takip etmekte zaaf gösterdik. Suriye için daha sonrası da malum zaten.
Sık söylerim, burada da tekrarlayayım: Turizm ve kültür diplomasisi kamu diplomasisisin çok önemli bir parçasıdır. Yabancı bir ülkeyi zihnen fethetmenin ve o ülkenin topraklarında bayrak dalgalandırmanın legal ve barışçıl tek yolu turizm iletişim kampanyalarıdır. Velev ki o ülkeden tek bir turist bile gelmesin.
Suriye için, öngörülerimize göre yaklaşık 60 milyon dolarlık bir bütçeyle, ABD dahil dünyanın en önemli ülkelerinde Suriye’nin kültürünü, doğal güzelliklerini, tarihi mirasını, gastronomisini, insanının sıcaklığını, evrensel medeniyete katkılarını yansıtacak reklam filmleriyle dünya kamuoyunun zihnindeki Suriye algısını değiştirebilirdik. Evet, yapabilirdik bunu.
Böyle bir hareket komşumuz Suriye’nin kaderini değiştirebilir miydi? Buna cevap vermek elbette zor, fakat etkili bir kampanyanın dünya kamuoyunda bir karşılık bulmayacağını, her şeyin aynı kalacağını söylemek de mümkün değil.
Nitekim etkili bir reklam, mevcut değerler üzerine yeni değerler inşa eder, öyle ki ondan sonra Suriye, ne Suriye Cumhurbaşkanı’nın ve Suriye devletinin ne Suriye halkının ne de ABD’nin ve dünya kamuoyunun gözünde asla eski Suriye olarak kalamazdı.
Aynı durum tüm dünya ülkeleri için de, Türkiye için de, şehirlerimiz için de geçerlidir. Bir reklam, bir ülkeyi veya şehri, öncelikle sakinlerinin, sonra da ulaşılabilen kitleninin zihninde yeniden inşa eder, artık hiçbir şey eskisi gibi kalamaz.