20 Nisan 2011 Çarşamba

| Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün üstünden geçen en az çaba yasası!

Dildeki ses değişimlerinin hemen hemen tamamı “en az çaba yasası”ndan kaynaklanır. Doğadaki canlı türleri, her iş için ancak belli miktarda zaman ve enerji harcamak eğiliminde olduğu için, bu yasa, dile de yansımıştır. İnsan bütün edimlerinde yaptığı gibi, konuşurken de minimum enerji harcamayı seçer. Buna da “en az çaba yasası” veya “dilde tutumluluk ilkesi” diyoruz.


Bu yasa, dünyanın tüm dilleri için geçerlidir, ama tabii ki örnekleri Türkçe üzerinde vereceğim. Mesela, yabancı dillerden aldığımız sözcüklerin çoğu “en az çaba yasası” doğrultusunda ses değişimlerine uğramıştır; scala > iskele, mandarino > mandalina, forward > forvet, stop > istop, steam boat > istimbot gibi... Fakat yasa, sadece yabancı sözcükler için geçerli değildir, Türkçe sözcüklerde de yoğun bir biçimde en az çaba yasasına başvurulur; geleceğim > geliceem, söyleyeceğim > söyliyceem, bulacağız > bulucaaz, başlayayım > başlıyım, kanayan > kanıyan, değil > diil, mağara > maara, eğitim > eyitim, iğne > iine, sonra > soora, ağabey > abi, televizyon > teve gibi... Kişi adları da yasadan nasibini bolca alır: Abdullah > Apo, Ercüment > Ercü, İbrahim > İbo, Abdülkadir > Kadir, Emine > Mine, Metehan > Mete, Mustafa > Musti, Fahrettin > Fahri...

Benzer ses değişikliklerinin birçoğu imlaya da yansımıştır, birçoğu ise sadece telaffuzda kalmıştır. İngilizce ve Fransızca’da olduğu gibi, geleneğe bağlı yazım düzeninde ses değişimleri dikkate alınmaz, yazım muhafaza edilir. Latin alfabesiyle birlikte Türkçe de başlangıçta fonetik yazım düzenini benimsemiş olmasına rağmen aradan geçen kısa zaman diliminde yaşanan ses değişimleri geleneğe bağlı yazım düzeninin benimsenmesini zorunlu kılmıştır. Bugün artık Türkçe’nin fonetik yazım düzenine bağlı olduğunu söyleyemeyiz.

Her ne kadar konumuz “en az çaba yasası” olsa bile, dilde “en çok çaba yasası” da vardır. Kısaca değinecek olursak, “en çok çaba yasası” anadilde bulunmayan bir sözcüğün alındığı dildeki söylenişine uygun bir şekilde telaffuz edilmesi veya dilde yaşanan ses değişimlerini dikkate almadan eski telaffuzlara bağlı kalınmasıdır. Bu tavırlardan ilkine züppelik, ikincisine ise dil tutuculuğu diyebiliriz.

İşimize yarayacak bazı örneklerle devam edelim. Mesela bazı futbol takımları: Galatasaray > Cimbom, Fenerbahçe > Fener, Eskişehir Spor > Es Es... Bazı yöre adları: Gaziantep > Antep, Kahramanmaraş > Maraş, Şanlıurfa > Urfa, Afyonkarahisar > Afyon, Trapezus > Trabzon, Meliddu > Malatya, İconium > Konya, Mamüretülaziz > Elaziz > Elazığ, Claudiopolis > Polis > Bolu, Anadolu Yakası > Karşı, Avrupa Yakası > Karşı...

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Boğaziçi Köprüsü... Gündelik hayatta bu kadar sık kullanılan isimler için elbette hiç kimsenin çok fazla enerji harcamasını bekleyemeyiz. Nitekim Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün halk telaffuzundaki adı Fatih Köprüsü’dür; daha da ötesi “İkinci Köprü”dür. Boğaziçi Köprüsü’nün adı da Boğaz Köprüsü... İnsanlar, büyük ihtimalle Fatih Sultan Mehmet gibi aşırı çaba gerektiren bir isimden kurtulmak için bu köprüye bu adı verdiler, ardından da, hazır yol açılmışken Boğaziçi Köprüsü’nün adı da “Birinci Köprü” oldu.

En az çaba yasasına aykırı duran, halk tarafından yasaya uydurulmuş çok isim buluruz herhalde... Mesela Cemal Reşit Rey Konser Salonu > Cemal Reşit > CRR, Atatürk Hava Limanı > Yeşilköy, Atatürk Kültür Merkezi > AKM, Sabiha Gökçen Hava Limanı > Sabiha, Amerika Birleşik Devletleri > Amerika, Bağdat Caddesi > Cadde, Esenler Otogarı > Esenler, Şükrü Saraçoğlu Stadı > Kadıköy, Türk Telekom Arena Stadyumu > Arena (veya Aslantepe), İstiklal Caddesi > İstiklal, Kuşadası > Ada, İnternet > Net...

Şimdi de tespit edebildiğimiz bazı marka adlarına bakalım: Chevrolet > Chevy, Mercedes > Merso, Macintosh > Mac, Efes Pilsen > Efes, Volkswagen > Vosvos, Burger King > Burger, Jack Daniel’s > Jack, Facebook > Face, Harley Davidson > Harley, Mini Cooper > Mini, L.C. Waikiki > Waikiki...

Bu yasa, marka ismi tasarlarken kullanacağımız önemli bilgiler sunuyor bize... Bir sözcüğün, en az çaba yasası doğrultusunda nasıl ses değişimlerine uğrayacağını önceden kestirmek, herhalde çeşitli kıyas yöntemleriyle mümkündür. Bu bir yana, en azından hangi sözcüklerin en az çaba yasasına uygun olduğunu tespit edebilir, bu işe de dildeki sesli ve sessiz uyumlarına dikkatimizi vererek başlayabiliriz. Çünkü bu uyum kurallarının da en az çaba yasasıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz.

Niyet farklı olsa da, bir ara Türk Hava Yolları, kendi kendine bir tutumluluğa yönelmiş ve Turkish Airlines’ın “Airlines”ını atarak uçakların üzerinde kocaman “Turkish” logosu kullanmaya başlamıştı. İster en az çaba yasasını kendiniz uygulayın ister bunu dil topluluğunun kendisine bırakın, bu gibi tasarrufların sonucunda marka adınız eşanlamlı bir sözcüğe (Turkish, Turkish Airlines değil, öncelikle Türk demektir.) dönüşme riski de taşır ki, dikkat edilmesi gereken konulardan biri de budur. Hatta en az çaba yasasının marifetiyle marka isminiz bambaşka yönlere de kayabilir.

Şimdi asıl can yakıcı soru şu: Dünya dil topluluklarının tümünde ortak “en az çaba yasası” kuralları saptanabilir ve buna uygun olarak evrensel marka isimleri yaratılabilir mi? Ben bunun çok zor olduğunu, seçenekleri çok azalttığını, ama imkansız olmadığını düşünüyorum. Yeter ki değerli akademisyenler çalışsın ve bu ortak kuralları çıkararak elimize tutuştursunlar.

Neyse, biz öncelikle kendi dilimiz üzerinden yapalım alıştırmalarımızı... En az çaba yasası, bu konularda biraz daha çaba göstermemiz gerektiğini söylüyor.

THE BRAND AGE DERGİSİNİN NİSAN 2011 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.