8 Şubat 2011 Salı

| Şifrenin şifresinin şifresi!

Melih Altınok, bugün Taraf gazetesindeki köşesinde, Karl Marx’ın, “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i” isimli kitabında farklı bir bağlamın örneği olarak yazdığı bir paragrafı alıntılayınca uzun süredir notlarım arasında yer alan, fakat elimin değmediği bir konuyu hatırlattı bana... Hazır Marx’ın bu isabetli örneği önümüze düşmüşken biz de konuya kısa bir giriş yapabiliriz diye düşündüm.


Alıntının bir bölümü şu: “Yeni bir dil öğrenen kişi de acemiliğinde her sözü önce anadiline çevirir; oysa ancak hafızasında anadilini yoklamaksızın yeni dilin içinde devindiğinde, o dilin içindeyken, içine doğmuş olduğu dili unuttuğunda, yeni dilin ruhunu ele geçirebilecek, o dilin içinde özgürce söz üretebilecektir.”

Yeni bir dili gerçekten öğrenmenin anadilden çeviriler yapmak şeklinde konuşarak mümkün olmadığı zaten bilinen bir gerçek. Fakat, dilbilimci olmayan bir düşünürün konuyu anlatırkenki üslubu çok daha güzel geldi bana. Hatta, onun asıl meselesini biz bu konunun örneği olarak bile kullanabiliriz: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine çöker. Ve, onlar kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar.” (a.g.e.)

Bir dil sistemi kavramlara açılan şifrelerden (code) oluşur. Eğer kullandığınız anahtarla doğrudan o kavramın şifresini çözemiyorsanız ister istemez kendi bildiğiniz bir anahtara yönelirsiniz. Elinizdeki anahtar ise kendi anahtarınızı açan bir araca dönüşür. Yani, bir kod sizi kendi kavramına yöneltemeyince sizdeki başka bir koda yöneltir.

Örnek: “Apple” sözcüğü sizin zihnininzdeki “apple” kavramını açamaz, çünkü sizde bu kavram yoktur. Bu nedenle “apple”ı duyduğunuzda onu önce sizdeki "elma” koduna çevirirsiniz, “elma” kodu da sizi "elma” kavramına götürür.

Dolambaçlı bir yol değil mi? Evet, ama daha kötüsü, “elma” kavramıyla “apple” kavramı da birebir aynı değildir ve asıl büyük sorun da buradadır.