22 Eylül 2008 Pazartesi

| Siz “şeğer” ne demek, biliyor musunuz?

Dün gece İbo Show’da, porgramın stüdyo konuklarıyla İbrahim Tatlıses arasında ilginç bir diyaloğa tanık oldum. (Kim söyledi, benim bu tür programları izlemediğimi?) Tatlıses, programının başarısından söz ediyordu: “İbo Show’un geçen hafta ‘şeğer’i otuz olmuş.” Sonra da izleyiciye soruyordu: “Ne demek ‘şeğer’, biliyor musunuz?” İzleyici hep bir ağızdan cevap veriyor: “Şehir, şehir!” Tatlıses: “Tabii, şehir, ama tam otuz şehir!” [FOTOĞRAFLAR: MIUKI]


Yani, bu muhabbetten izleyicinin anladığı şu oldu: Türkiye’de seksen bir vilayetin (En son seksen birdi değil mi?) otuzu İbo Show izliyor. Gerçekten Tatlıses, tam olarak bunu mu demek istiyordu, yoksa işi gırgıra mı getirdi, bilemem. Günahını almayalım şimdi...

Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan sözcüğe terim (İng. term, Ar. ıstılah) diyoruz. Terminoloji (terimbilim) ise; genel anlamda terimler ve onların kullanımıyla ilgili bir bilim dalı anlamına geldiği gibi, bir sanat, bilim ya da meslek dalında özel olarak kullanılan terimlerin tümünü de ifade eder.

“Share” sözcüğü de bir terimdir. Terimler, çoğunlukla günlük kullanımdaki sözcüklerden devşirilebilmektedir. Nitekim bu sözcüğün İngilizce’deki sözlük karşılığı paylaşmak (fiil: to share) ve pay (isim: share) anlamındadır. Mesela, “Soruna hangi açıdan bakıyorsun?” cümlesindeki “açı” ile, bir geometri terimi olan “açı” aynı şey değildir. Bazı terimler de, günlük dile geçebilir: “Rating” gibi, “imaj” gibi... “Rating”in günlük kullanımdaki anlamı, tam olarak terminolojik anlamını karşılamıyorsa da, bir nebze yakınlığı vardır.


Çok ayrıntıya girip uzatmayayım; kısaca “share”, bir kanalın belli bir zaman diliminde toplam izleyiciden almış olduğu payı gösterir. Konunun tabii ki “şeğer”lerle, vilayet veya kasabalarla ilgisi yoktur, tüm hesap kitap evlerdeki açık TV alıcıları üzerinden yapılır.

Şimdi, meslekten birine, “İbo Show, rating 5, share 30” dediğinizde, birkaç sözcükle epeyce bir bilgi aktarmış olursunuz. Ama bu terminolojiye sahip olmayanlar için önce terimlerin karşılıklarını belletmeniz, sonra da başka ayrıntılara girmeniz gerekir.

Terminoloji, aynen jargon gibi, üzerinde dar bir kitlenin uzlaşmış olduğu sözcüklerden oluştuğuna göre, bu “özel dil”, ancak o dar kitle tarafından anlaşılabilir. Medyacılar medyacılarla, reklamcılar reklamcılarla, doktorlar doktorlarla, hukukçular hukukçularla “özel dil”leri vasıtasıyla kolayca anlaşırlar. Ama eğer, anlattıklarınızın daha geniş bir kitleye ulaşmasını arzu ederseniz, terminoloji meselesine bir çare bulmak zorunda kalırsınız. Tamam, konuları biraz uzatır, kırk olmasa bile birçok dereden su getirmek zorunda kalabilir, daha çok metafor kullanırsınız, ama derdinizi bir şekilde anlatırsınız. Çünkü, kimse bizim “dil”imizi öğrenmek zorunda olmadığı gibi, bu, mümkün de değildir. Ancak, birçok kimsenin bizdeki bilgiye ihtiyacı olabilir.

Hah, işte benim genel olarak burada yapmaya çalıştığım biraz da bu...