21 Mayıs 2008 Çarşamba

| “Sen salın gel, ben boyuna bakayım!”

Belki bu güzel Ege türküsünün, yazmadığım ilk dizesini söylemek de suçtur artık! Ya da kimse kimseden kapalı mekanlarda en azından “ataş” isteyemeyecektir. Çünkü, 19 Mayıs 2008 itibariyle neredeyse tüm kapalı mekanlarda sigara içme yasağı yürürlüğe girdi.

The Guardian, bu gelişmeyi “Türkler için kültür şoku” olarak tanımlamış. E, yalan değil.

Nuran Yıldız da, sigara yasağıyla ilgili bir İngiliz’in yorumunu aktarmış: Norman bir süredir Türkiye’de yaşayan bir İngiliz. İyi bir sigara içicisi. Bu yasaktan sonra canının sıkılıp sıkılmadığını sorduğumda omzunu silkti. “Umurumda değil!” dedi. “İngiltere’de bu yasağı çiğnemenin cezası 50 sterlin, o kadar katıdır uygulama. Ama burası Türkiye, yarın bu yasağın delinmedik yeri kalmaz.” “Bu iyi bir şey değil ki, neden böyle bir ülkede yaşamak isteyesin?” diye sorduğumda “Tam da bu yüzden.” demesin mi? “Kendi ülkemdeki katı kurallarla yaşamaktansa burada her an, her şey değişebiliyor. Her gün, herkes için bir macera. Bu ülkeyi seviyorum.”

Medya ve birey olarak İngiliz cephesinden durum böyle görünüyor. Türkiye’de ise yasak yanlıları ve yasak karşıtları konuyu öylesine sağlam argümanlarla tartışıyorlar ki, hangi tarafı dinlesen o tarafa ikna olasın geliyor. Bence Ekşi Sözlük’e bir göz atın.

Yasak, sadece kapalı alanları değil, yarı kapalı alanları da kapsıyormuş. Gemi güverteleri veya üstü tenteyle örtülü yerler de “kapalı” sayılıyor. Yani, hadi tiryakiyi binadan dışarı attık, bir de güneşte pişirme veya yağmurda sucuğa çevirme cezasıyla terbiye etmiş oluyoruz!

Takip edebildiğim kadarıyla kapalı alan olarak sadece üç yerde sigara içme muafiyeti var. Yasa yapıcı, galiba “Felek vurmuş, bir de biz vurmayalım!” düşüncesiyle hapishanelere serbesti getirmiş. Ruh ve sinir hastalıkları ile ilgili hastaneler de yasak kapsamı dışında... Çünkü onlar herhalde “ne yapsa yeridir!” En ilginç muafiyet ise sorgu odalarıyla ilgili... Sorguyu yapan polise de, sanığa da sigara serbest! Hadi sanığı anladık, onun da felekle ilgili bir sorunu olabilir. Ama polise niye? Eğer sigara bağımlısı bir polisin nikotin almadan görevini hakkıyla yapamayacağı düşünülüyorsa, hatta zımnen böyle olduğu kabul ediliyorsa, bu, bütün meslekler için geçerli değil midir? Memleketin en hayati işi sanık sorgusu mudur? Ya da şöyle bakalım; ya sanık sigara tiryakisi değilse... Böyle bir durumda, sanığı “dumanaltı” eden polis, tam da yasanın ruhunu çiğnemiş olmaz mı? Gerçi, filmlerde “iyi polis” ilk iş olarak sanığa sigara ikram ettiğinde “Hayır, kullanmıyorum.” cevabıyla hiç karşılaşmaz. Kötü adamın sigara içmemesi gibi bir şey düşünülemez tabii, Tom Miks gibi süt ve limonata içecek değil ya!

Bu arada, umarım canı sigara çeken polisler ikide bir “sorgulama” yöntemine müracaat etmezler: “Hüseyin, gasp sanığını getir de biraz sorgulayayım, canım sigara çekti be!”

Bu konuyla ilgili kafa karıştırıcı bir durum da şu... Şu anda, hayatında ağzına hiç sigara sürmemiş müzmin bir sigara düşmanı olan Tayyip Erdoğan’ın yerinde müzmin bir sigara tiryakisi olan Mesut Yılmaz olsaydı, yine de bu yasak bu kadar şiddetli bir biçimde akıllara gelir, yasama organının önüne düşer miydi? Neyse ki uygulamayla ilgili Avrupa dolaylarından gelen bir meşruiyet rüzgarı var da, kimse bu yasağın arkasında “irtica” falan aramıyor. Belki içki yasağı için de bir gün Avrupa rüzgarı eser. Mesele sadece başkalarına zarar veren duman değil çünkü... Bu, TV dizilerindeki sigara mozayiklemelerinden belli değil mi?

Bu hengame arasında en veciz lafı ise Prof. Arif Verimli etmiş: “Sigara tiryakilerini bugünlerde idare edin, yoksa size zarar verebilirler!” Yani, aman dikkat edin!

Bu yasak, ilginç bir sosyolojik sürece tanıklık etmemizi sağlayacak. Bakalım neler göreceğiz? Özellikle de Temmuz 2009’dan sonra...

Şimdi bu yazıyı niye yazdım? Birçok yasağa karşıyım, ama bu yazıyı yasak karşıtlığı amacıyla yazmadım. Benim bu konudaki görüşüm belli. Bazı meşguliyetlerden dolayı bir süredir bloğumu güncelleyememiştim. Güncel bir konuyla güncellemiş ve hayatta olduğumu belli etmiş oldum.