9 Temmuz 2007 Pazartesi

| Kapitalizmin, ataerkilliği ve Mustafalar’ı beslediğinin açık kanıtı: Ayşeler de tadabilir!

Televizyondan kulağıma ilişti, galiba biraz (birazı nasıl oluyorsa) feminist bir hanım Ülker Rodeo’nun reklam filmindeki “Ayşeler de tadabilir!” lafına takmış, verip veriştiriyordu. Konuşmalardan anladığım kadarıyla reklam filmi, oluşan tepkilerden dolayı yayımlanmıyormuş artık. Sohbete biraz daha kulak kabartayım derken çalışma odamdaki kumandayı bir anda eline geçiren Nesrin Hanım, sık sık yaptığı gibi zart diye kanalı değiştiriverdi. Herhalde adı Ayşe olmadığı için mevzu onu ilgilendirmemişti!


Hatırlarsınız, Rodeo’nun iki reklam filmi var. Lansman filminde Rodeo yiyen Mustafa, maruz kaldığı kuvvet macunu etkisi sayesinde annesinin salça kavanozunun kapağını acı kuvvetiyle bir çırpıda açıveriyordu. İkinci filmde ise Mustafa; Ahmetler, Aliler, Vedatlar şeklinde çoğalıvermişti. Ancak, nuga ve karamele batırılmış çıtır çıtır fıstıkların nefis Ülker çikolatasıyla eşsiz uyumu olan ve ağızlarda gerçek bir lezzet patlaması yaşatan enfes çikolatalı bar ve ‘kuvvet macunu’ Ülker Rodeo’yu yalnızca Mustafalar ve onun gibiler yiyebiliyor, Ayşeler ve onun gibiler ise isterlerse tadabiliyorlardı. İddiaya göre bu filmlerde açıkça cinsiyet ayrımı yapılıyordu.

Küçük bir araştırmayla, Ankaralı feministlerin “Kapitalizmin erkek egemen sistem aracılığıyla kadınları iki kez sömürdüğü, yabancılaştırdığı, ezdiği, tüketim nesnesi haline getirdiği dünya(mız)da sessiz kalmak, var olan düzenden memnun olmadığına dair bir düşünce geliştirilmediği anlamına gelir.” diye başlayan, belki de haklı bir itirazı dillendiren açıklamalarına şöyle bir paragrafı eklediklerini görünce, doğrusu, hani nasıl derler, koptum yani... “Mustafalar, Aliler, Ahmetler için çıkartılan çikolata reklamlarının Ayşeler de tadabilir sloganlarıyla bittiği bir ülkede, kapitalizmin ataerkilliği yoğun olarak beslediği saklanan bir durumdur diyemeyiz. Çünkü Mustafa gibi yetiştirilen ‘Rodeo erkek’leri, hayat bir çikolataysa eğer, bu çikolata Mustafalara ‘güç versin’, ‘keyfini yerine getirsin’ veya Mustafalar ‘kendini göstersin’ diye erkekleri cinsiyetçi bir bakış açısıyla sunulurken Ayşeler bu pastadan, pardon çikolatadan, sadece tadabilirler! Çünkü pastayı (yine pardon, çikolatayı) yemesi gereken Ayşeler değil Mustafalar’dır.”

Bence, ilk cümlenin tüm iddiasını ve ciddiyetini silip süpüren bir ironi bu... Buna rutubetten nem kapmak denmez de, ne denir?

Şu anda yaptığım, bir film eleştirisi ya da savunması değil. Filmi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, stratejiyi doğru bulursunuz veya bulmazsınız, o başka... Ama böyle mizahi bir yaklaşımdan “kapitalizmin ataerkilliği yoğun olarak beslediği”nin kanıtlarını devşirmeye kalkarsanız ben de sizi insafa davet ederim.

Ülker, genç-erkek hedef kitleye yönelik bir ürün geliştirmeyi düşünerek böyle bir segmentasyona yönelmiş, o kadar! Yarın, genç-kız hedef kitleye yönelik olarak da Kalemiti markasıyla bir ürün geliştirebilir ve bunun için de “Mustafalar da tadabilir!” diyebilir. Ne var şimdi bunda? O zaman da “kapitalizmin anaerkilliği yoğun olarak beslediği”nden mi dem vuracağız?

Bir kadın giyim markasının “Erkekler için hiçbir şey yapmıyoruz!” dediği gibi, zaman zaman ‘erkekleri aşağılayan’ bu türden esprili mesajlarla karşılaşmıyor muyuz zaten!

“Ayşeler de tadabilir!” cümlesi, ya reklam ajansının filmin mizahi yapısına bir katkısı ya da segmentasyon konusunda içi bir türlü rahat edemeyen her üreticideki “Yahu, hedef kitleyi acaba fazla mı daralttık?” açgözlülüğünün ve Dimyat’a pirince gitme arzusunun bir yansımasından ibarettir, daha ötesi yok!


Ayrıca, eğer filmde cinsiyet ayrımcılığı yapılıyorsa, bunun, Mustafalar aleyhine yapıldığını pekala söyleyebiliriz. Eşşek kadar çocukların, hem de Rodeo yiyerek yaptıkları işlere bakın allahaşkına; kavanoz kapağı açmak ya da bir hanım şoförün yolunu kesen ineği karayolunun dışına çıkarmak... Hem de beş kişi birden! E, ben hiç Rodeo yemeden açarım hep kavanoz kapaklarını... İneğe de höst dersin, gider!

Bana göre kadınlar ve erkekler hayatı farklı paradigmalarla yaşarlar. Ve bu paradigmaları değiştirmek mümkün değildir; zaten gerekli de değildir. Evet, bu farklılıklardan ciddi çatışmalar da doğar, mizah da...

Ayşeler, Laleler, Semalar, Gamzeler... Hayata gülümseyin biraz! Ne bileyim, erkeklerle kafa bulun, çekiştirin, itiraf.com’a falan şikayet edin... Siz de anaerkilliği besleyin yoğun olarak, ödeşelim!

Kadın hakları demek, farklılıklardan doğan tatlı çekişmeyi yok saymak demek değildir.