1 Mart 2007 Perşembe

| “Çox” mesaj eslinde “heç” mesajdır!

Azerbaycan’ın ilk pazarlama bloğu Marketing Defteri’nin sahibi Rustem Memmedov, “Çok mesaj, aslında hiç mesajdır!” başlıklı yazımı Azeri diline çevirip “A. Selim Tuncer’in blogu Türkiye’de Pazarlama Blogları arasında en çox oxunan ve özünemexsusluğu ile seçilen blogdur. A. Selim Tuncer Bey’in yazılarını öz qeleminden oxumaq uçun baxın!” sunuşuyla bloğunda yayımlamış. Memmedov’a teşekkür ediyor ve bu keyifli çevirinin bir bölümünü karşılaştırmalı olarak burada aktarıyorum. Tamamı ise şurada.


Eslinde bu marketing mütexessislerinin üzerinde durduqları bir meseledir. Ancaq, teessüf ki, bir çox reklam veren şexslerin “O qeder pul verirem, heç olmasa üç dört cümle çox deyim” psixologiyası ile hereket etmesi, insanların verilmek istenilen fikri tam gavraya bilmemesi ile neticelenir. Çox şey deyilerek, eslinde heç bir şeyin deyilmediyi bilinmeli ve xerclenen pulların bele veziyyetlerde boşa getdiyi derk edilmelidir.

Aslında bu, pazarlama iletişimi profesyonellerinin dikkat ettikleri bir konudur. Ancak, birçok reklamverenin “O kadar para veriyorum, iki üç şey daha söyleyelim.” psikolojisi, ne yazık ki bu süreci baltalar. Çok şey söyleyerek aslında hiçbir şeyin iletilemediğinin bilinmesi, iletişime harcanan kaynağın bu durumda tümden boşa gittiğinin anlaşılması gerekir.

Bu psixologiya veya yanaşma terzi, reklamçıların her iki terefe de mesaj göndere bilen vasiteler axtarmasına yol açır. Hem alıcıya ne ise deyeceksen, hem de müşterilerini razı salacaqsan. Çetin meseledir!

Bu reklamveren psikolojisi, maalesef reklamcının her iki tarafa da mesaj gönderecek araçlar üretmesine yol açar. Hem alıcıya bir şeyler söyleyecek hem de müşterisini tatmin edecek. Zor bir durumdur.

Reklam veren (reklam yayınladan şexs), axşam televizorun qarşısında elinde bir fincan çay, her addımını ezber bildiyi reklam rolikini hamının özü kimi diqqetle izlediyi zenn edir. Çayını içib qurtaranda da özünün qoyduğu kodları açıb, mesajı fikri derk etdiyi üçün sevinir. Halbuki, eyni axşam hemin reklamı biri gezet oxuyarken gözucu görüb, biri uşağının bezini deyişdirerken başdansovdu baxıb, biri eyneyini temizlediyi vaxt süzüb, bezileri de qızğın söhbet esnasında sadece qulaqlarının ucu ile eşidib.

Reklamveren, akşam televizyonun karşısında sade kahvesini yudumlayarak izlediği, her karesini didik didik incelediği reklam filmine diğer izleyenlerin de aynı dikkatte ilgi gösterdiklerini zanneder. Kahvesinden son yudumu aldığında gerçekten mutludur. Oysa aynı akşam, başka başka evlerde, aynı reklam filmi ya gazete okurken göz ucuyla, ya çorba karıştırırken, ya derin bir sohbet esnasında, ya çocuk bezlerken, ya da mesela gözlük silerken izlenmektedir.