“İşçi sınıfı adına veya ezilenler adına konuşarak yeni bir dünya hayal edenler, yani aydın, yarı-aydın sosyal kategoriler, genç devrimciler ise kendi başlarına kaldılar. İşte bu kendi başına kalma hali ‘genellenebilecek’ bazı sonuçlar doğurdu. Özellikle modernliğin kaleleri denilebilecek yerlerde bu sonuçların en önemlisi siyasetin yeniden düşünülmesiydi. Özellikle Fransa’daki entelektüel bir kuşağın (Henri Lefebvre, Michel Foucault, Michel de Certeau, Pierre Bourdieu, bir ölçüde Alain Touraine) öncülüğünü yaptığı ‘iktidar’ (her yerde) ve ‘siyaset’ (her yerde) üzerine üretilen düşünceler yeni kentli sosyal hareketlere teorik kaynaklık etti. Ya da tersten de söylemek mümkün; bu hareketler bu düşünürlere toplumun derinliklerindeki, gündelik hayattaki pratiğin gücünü, mikro siyasetin zenginliğini gösterdi.”
Diyelim, bir haber kanalında, Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden, sosyolog Dr. Ferhat Kentel konuşuyor. İyi de bu konuşmanın içinde o sucukların ne işi var? Vallahi benim bir suçum yok! O sucuklar mesela tam da Kentel konuşurken bu lafların üzerine, hatta adamcağızın çenesinde birden arzı endam ediyor.
Komşu, “Mayd in Gayseri” diye reklam yapıyor ya, ‘aman biz de geri kalmayalım, her kanala veremiyoruz, bari paramızın yettiğince bir iki haber kanalında görünelim’ psikolojisinin traji-komik bir sonucu...
Bu mizahi durumun acıklı hallerini de okuyabiliriz: [1], [2], [3].