27 Ocak 2007 Cumartesi

| Ankara amblemi ve bir başka parlayan kış güneşi...

Ankara’daki amblem krizini biliyorsunuz. Bildiğiniz gibi Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara’nın kent amblemini değiştirme çabasına girişmişti. Birçok hukuki engelleme çabası sonunda, bu amblem, sonuçta yalnızca Büyükşehir Belediyesi’nin simgesi olarak kullanılmaya devam ediyor.


Bigumigu’dan öğrendiğimize göre Ankaralı bazı gençler bu ambleme karşı bir gerilla çalışması başlatmışlar, Belediye’nin benimsediği ve kullandığı amblemin üstüne Hitit Güneşi amblemini yapıştırıyorlar. Bir yorum sahibi, Bigumigu’daki “Kış güneşi bi başka parlar...” başlıklı yazı için yaptığı yorumda, benim Kasım 2005’te kaleme aldığım “Amblem soyutlamadır” başlıklı yazımdan da bir paragraf alıntılamış:
Bu amblemi, öncelikle grafik sanatı kriterleri açısından değerlendirirsek, ne soyutlama becerisi ne denge ve oran ne de temsil yeteneği bakımından bu kriterlere uygunluğunu iddia edebiliriz. Estetik değerler açısından üç bin yıllık Hitit uygarlığı mirasının yanına bile yaklaşamayan bir simge form yaratamadıktan sonra, doğrusu, bunun hukuki tartışmaları benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Asıl ilginç olan ise yorum sahipleri arasında bu amblemi yapan arkadaş da yer alıyor. Bir yorumunu buraya almak istiyorum:
O dandik amblemi ben öğrenciyken yapmıştım. Çok aşağılandım ve hakaretler işittim onun yüzünden zamanında, gazeteler sözlerimi çarpıtıp beni Atatürk düşmanı gibi gösterdi, herkes de buna inandı. Ama üstünden on iki sene geçmesine rağmen hala bu sembolün(!) yok edilememesine ben de çok üzülüyorum. Ankara bu amblemden kurtulamadı yıllardır, onu seçen de Ankaralılar’ın kendi oyları, asıl buna üzülüyorum. O yüzden halktan pek bağımsız değil o yönetim, halkın oylarıyla orada hâlâ. Yazık.
Bigumigu ise “Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin tamamen halktan bağımsız ve tepeden inme şekilde gelip Ankara’nın simgesi olmuş Hitit Güneşi’ni toprağa gömme girişimine karşı çok eğlenceli bir tepki, muhtemelen Ankaralı gençlerin işi.” yorumunu yapıyor.

Buradan bir sonuç çıkaralım:

1.
Hitit Güneşi de halktan bağımsız ve tepeden inme bir şekilde gelmişti.
2.
Camili ve Atakuleli amblemi tasarlayan ise “Onu seçen de Ankaralılar’ın oyları, o yüzden halktan pek bağımsız değil o yönetim.” diyor.
3.
Halkın yönetimi tercih etmesiyle amblem tercihi arasında sadece bir ilgi kuruluyor, ama halk doğrudan amblemi seçseydi bile sonuç değişmezdi.
4.
Bir amblemin, uzmanlık gerektiren konulardan biri olan “grafik sanatının kriterleri”ne uygunluğunu halk belirleyebilir mi? Hayır. Peki, halka hiçbir şey sormayalım, her işi tepeden inme mi yapalım? Ona da hayır! “Kriter”lere uygunluğunu uzmanların belirleyeceği ve onaylayacağı onlarca amblemden birini tercih etme noktasında halkoyuna niye başvurulmasın ki?
5.
Bana, uzmanlardan geçer not alacak üç bin yıllık Hitit Güneşi ile halkın benimsemekte bir sakınca görmeyeceği yeni amblem abuklaması arasında hangisini tercih edersin diye sorarsanız, tabii ki birincisini seçerim.

Yine Bigumigu’daki haberdeki yorumlar arasında yer alan, Polka’ya ait “Yukarılarda bi yerlerde, gandy.phoebus’un alıntıladığı Selim Tuncer yazısında gene benim ayracım olan bi tanımlama kullanılmış. “Grafik Sanatı Kriterleri.” Buradan bir kez daha yinelemek isterim ki denge, oran soyutlama kavramları ‘temel tasarım’a ilişkin kavramlardır. Grafik Sanatı diye bir şey olmadığı gibi, grafik sanatı kriterleri diye bir şey de yoktur.” şeklindeki yorumu, Bigumigu’ya üye olmadığım için burada cevaplamak zorunda kalacağım. (Bigumigu’da yorumlara katılmak için üye olmanız gerekiyor. Bir ara üye olurum, ama şimdi laf yetiştirmek için hemen üye olmuş demesinler:)

Öncelikle tasarım, genel bir kavramdır. Her sanat eseri de bir tasarım sürecinin sonucudur. Ancak, masamızın üzerini düzenlemek ya da salondaki koltuğun yerini değiştirmek de bir tasarım işidir. Yani, yaratıcı bir eylem olmasına rağmen, her tasarlama faaliyetinin sonunda bir sanat eseri yaratılmış olmaz. Nitekim, endüstriyel tasarım ya da çevre tasarımı ürünleri birer sanat eseri olarak kabul edilmez. Grafik tasarıma gelince, bir grafik tasarım ürünü, yaratılış gayesine bağımlı olarak resim gibi, fotoğraf gibi aşkın tanımıyla sanat eseri olarak kabul edilebileceği gibi, amblem ya da afiş olarak pratik amaçlara da hizmet edebilir.

Sinema gibi, resim gibi, fotoğraf gibi, grafik gibi sanatlar da belirli ilke ve kurallara, bu ilke ve kurallarla bağlantılı olarak da elbette değerlendirme kriterlerine sahiptir. Tabii ki teknik ve estetik açıdan belirlenmiş ilke ve kuralların, belki daha doğru bir ifadeyle ‘zenaat’ kapsamında değerlendirilmesinde yarar vardır. Zaten benim "sanat"ım da bu anlamdadır.

Yani bana göre, “grafik sanatı” diye bir şey olduğu gibi “grafik sanatı kriterleri” diye bir şey de vardır. İsterseniz “grafik zanaati” diyelim.

Ankara’ya reva görülen yeni amblem de bu “değerlendirme kriterleri” doğrultusunda üç bin yıllık Hitit Güneşi’nin üç bin yıl gerisinde kalmaktadır.

ÜŞENMEZSENİZ BU YAZILARA DA GÖZ ATABİLİRSİNİZ:
| Reklam, galiba sanat değildir
| Focus grup ölüyor mu, yoksa zaten ölü mü doğmuştu?
| “Pe-te-te” mi, “pıtıt” mı?
| Kıldan tüyden işler için kendinizi ateşe atmayın!
| Laz müteahhitlerin yarattığı mimari vahametle internetteki görsel kirlenme arasında hiçbir nitel fark yoktur!