22 Aralık 2006 Cuma

| Şu “blog” sözünü bir tatlıya bağlasak mı?

“Blog”un, “ağ günlüğü” anlamına gelen “weblog”un kısaltılması sonucu yaratılmış yepyeni bir sözcük olduğunu artık bilmeyenimiz yok. “Web”in sözlük karşılığı “örümcek ağı” anlamına geliyor. Ama bu “ağ”ın artık örümceklerle ilişkisi zayıflamış bulunuyor, onlar kendi ağlarına maalesef başka isim bulmak zorundalar. “Log” ise “kütük” demek. Bu kütüğün de ağaç kütüğü veya bazı hemcinslerimizle ilgisi bulunmuyor; hani “nüfus kütüğü” deriz ya, ondan... Aklınıza ne geliyor, siyah deri kaplı, sandalyeye basıp raftan indirilen, tozlu, kocaman bir defter! Tamam, “günlük” veya “günce” anlamlarına da gelmiyor değil. Gemilerin “seyir defteri”ne de “log” deniyor.


Bizde TDK’nın Türkçe karşılık önerisi “ağ günlüğü” olduğuna göre, acaba başlangıçta “log”un “günlük” anlamı mı esas alınarak kullanılmıştır, yoksa “kütük” veya “seyir defteri” anlamları mı önde tutulmuştur, bilmiyorum. Belki de hepsi birden...

Ancak, bugün “blog”un “günlük” anlamını çoktan aştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sonuçta kavramın içi farklı uygulama örnekleriyle doluyor. Kavram, ağır ağır oluşuyor yani...

Blog olayı, dışarıda geliştirilmiş birçok teknolojik ürün gibi adıyla birlikte girdi ülkemize... Evet, girdi. Bizim TDK ise hep arkadan geldiği için, önerileri sadece öneri olarak kalıyor. Yani “ağ günlüğü” örümcek ağlarına takılmış durumdadır maalesef. Yani “blog”u kızılcık şerbeti niyetine kabul etmek durumundayız.

Bu yazıda blog felsefesi falan yapmayacak, sadece sözcüklerle ilgileneceğim.
1.
“Blog” artık Türkçe bir sözcüktür.
2.
Peki, sözcüğü “blog” olarak mı, yoksa “blog” olarak mı telaffuz edeceğiz. Tamam, ses gelmediği için soruyu anlamadınız. Yani, “blog”un “l”sini “lâle”nin “l”siyle mi, “lala”nın “l”siyle mi söyleyeceğiz. Sözcüğün orijinali “lala”nın “l”siyledir, hatta “l” varla yok arasındadır, ancak bir analoji yapacak olursak Batı dillerindeki “plan”, “lokal”, “flaş”, “klasik” gibi birçok lalalı sözcüğün lâle olarak dilimize girdiğini görürüz. Demek ki Türk mahreci lâleye daha uygundur diyebiliriz. Öyleyse “blog” laleli olmalıdır. Dilimize, yabancı dillerden sözcüklerin girmesini zaman zaman doğal karşılayabiliriz, ama bu konuda Türk fonetiğini zorlamak doğru değildir. Zaten sözcük fonetik uyumla yerelleştirilebilir. Yoksa Turkcell reklamındaki “Ne demek meyıllarımı okuyamadım?” gibi abukluklarla yaşamaya devam ederiz.
3.
“Blog” kendi düzlemine ait başka sözcükleri de oluşturdu tabii... “Blogging” ve “blogger” bunlardan en önemli ve en işlevsel olanlarıdır. Uzatmamak için diğerlerini şimdi kurcalamayalım.
4.
“Blogger” sözcüğünün “blogcu” olarak tercüme edilmesi yaygınlık kazanmaya başladı. Hatta bu adla bir blog servisi de var. Türkçe’de “-ci, ci, cu, cü” eki “kitapçı”, “gazeteci”, “çiçekçi”, “oyuncu” gibi profesyonel meslek sahibi adları üreten bir ektir. “Taşıyıcı”, “soğutucu” gibi işi sürekli o olan cansız profesyoneller için de bu eklerle ad üretilir. İngilizce’de “-er” eki ise, bu işlevi de görebildiği gibi, “yazan”, “koşan”, “gülen” gibi sıfatlar üretir. Blog gibi amatör bir etkinliğin sahibini profesyonel bir meslek sahibiymiş gibi gösteren “blogcu” sözcüğüne de kabul etmiyorum. Her ne kadar ses ve görüntü içerikli blogların varlığından söz edebilsek bile, ben, ağırlıklı yöntemin yazı olmasından kaynaklı olarak “blog yazarı” adını öneriyorum. İngilizce “blogger” kullanımını ise tümden reddediyorum. Bana “blogger” diyene de bundan böyle “blabber”la mukabelede bulunacağımı buradan ilan ediyorum.
5.
İngilizce’de “blog” fiil kökü olarak da kabul edilmiştir. Zaten yukarıdaki paragrafta işaret ettiğim gibi “blogg-er” fiil kökünden üretilmiş bir isimdir. Eylemin adı da “blogging”dir. Buna da “blog yazma” diyeceğim, ama çok oturmuyor ve dildeki en az çaba yasasına uymuyor. E, her şeyi ben mi bulacağım, bunu da siz düşünün. Herhalde “blogging” olarak kullanacak değiliz. “Blog”u Türkçe bir sözcük olarak kabul ettim, ama o kadar da değil yani!
6.
“Blog” sözcüğünü Türkçe kabul ettiğimize göre telaffuz ve imlada Türkçe’nin kurallarına uydurmak gerekir. Yine analojiye başvuralım. Batı dillerinden Türkçe’ye girmiş ve “blog”a benzeyen sözcükler var. Buranın da adı olan “diyalog”dan başlayarak, “psikolog”, “ürolog”, “astrolog” gibi sözcüklerle “blog” arasında fonetik benzerliği görebilirsiniz. Bildiğiniz gibi Türkçe’de sözcüklerin sonunda “b”, “c”, “d”, “g” gibi süreksiz yumuşak ünsüzler yer almaz. Bazı istisnaları vardır ve Batı’dan dilimize giren bu sözcükler de istisnaya girer. Yine bildiğiniz gibi Türkçe’de sonu “p”, “ç”, “t”, “k” sert ünsüzleriyle biten sözcükler herhangi bir çekim ya da yapım eki alır ve bu sesler iki ünlünün arasında kalırsa “b”, “c”, “d”, “ğ” olarak yumuşarlar. İstisnayı bozarak sonu “g” ile biten sözcüklerdeki “g” de iki ünlü arasında kaldığında “k” muamelesi görerek “ğ”ye dönüşür. “Bugün psikoloğuma gideceğim.”, “Diyaloğumuzu sürdürmeliyiz.” örneklerinde olduğu gibi... “Blog”un da örnek olarak verdiğim sözcüklerden fonetik olarak bir farkı olmadığına göre sözcüğün sonundaki “g”, benzer durumlarda “ğ”ye dönüşmek zorundadır: “Bloğumu sürekli güncellemeliyim.”, “Hangi bloğa baktımsa da o konuyla ilgili bir yazı göremedim.”, “O bloğun hastasıyım.” gibi... Bana göre “Blogumun fotoğrafları...” şeklinde bir kullanım yanlıştır.

Bu işi artık bir tatlıya bağlasak da, işimize baksak diyorum.