9 Aralık 2006 Cumartesi

| Kapitaliste sosyalizm lazımdı, o da bizde vardı!

Şahin Tekgündüz Mah-Zen’den bir anı çıkarmış yine... “Reklamcı niye ağlar?” başlıklı yazısında, bir gün evindeki eski model buzdolabını gören Ersin Salman’ın “Kardeşim benim, sen hâlâ poliüretansız buzdolabı mı kullanıyorsun!..” diyerek ağlamaya başlamasını anlatıyor ve o dönem reklamcılarının ideolojik olarak sol kökenli olmalarına rağmen iş yaptıkları markalara karşı çok sorumlu davrandıklarını, hatta markaları duyguyla benimsediklerini hatırlatıyor. [FOTOĞRAF: VLAD ART]


Sermayeye hizmet eden sosyalist reklamcılar çeliskisi de Tekgündüz’ün yazısında cevapsız bir biçimde bırakılmış olduğu için, üstüme vazifeymiş gibi mevzuya burnumu sokarak bir yorum yaptım. Ama sadece bir yorum, öyle derin analizler falan aramayın. Yalnızca yaptığım bir saptamayı önemsedim, orada araya gitmesin diyerek de yorumu buraya taşıdım. İlk paragraf Şahin Tekgündüz’e, arkadan gelen yorum bana aittir. Yazının tamamını kaynağından okursanız daha iyi tabii...

“O günlerde sermayeye karşı bayrak açmış bir anlayışın ve ideolojinin tam içinde olmamıza karşın, sermayenin gelişmesine katkıda bulunmaktan başka amacı olmayan bir mesleğin sahipleriydik ve işimizi severek ve benimseyerek yapıyorduk. Bu, nesnel olarak büyük bir çelişkiydi ve sık sık da dile getiriliyordu. Ama biz başka türlü olamıyorduk. Romantik ve duygusaldık. Paranın önemini anlamıştık ama değerini anlamakta zorlanıyor, başka tatminler arıyorduk. Yaşadığımız dönemin ve temsil ettiğimiz ideolojinin toplumsal, kültürel ve ahlaki değerleri ile hizmet üretiyorduk.”

Gerçekten ciddi olarak analiz edilmesi gereken bir olguyu gündeme getirmişsin. Zaman zaman üzerinde düşündüğüm oluyor, ama analiz başka... Keşke Kemal (Sezer) böyle bir çalışma da yapsa...

Bilimsel sosyalizmin önermemiş ve öngörmemiş, Marx’ın açık bir ahlak teorisi üzerinde çalışmamış olması sonucu değiştirmiyor; elbette bir sosyalist ahlaktan söz etmek mümkündür. Hatta öyle ki, gelenekçi ahlakla sosyalizmin çoğu zaman birbirine katıştığını bile iddia edebiliriz.

Burada İsmet Özel’in meşhur sözünü (aklımda kaldığı şekliyle) hatırlatmak istiyorum: “Sosyalist olmamı gerektiren neden neyse müslüman olmamı sağlayan neden de odur.”

Demek ki müslüman ya da sosyalist olmadan önce bu tercihi yapmayı sağlayan başka etmenler söz konusu oluyor. Eğer sosyalizm, kapitalizme tercih edilebiliyorsa, bunun, tarihsel bir zorunluluk olarak kabul edilse bile ahlaki bir bakış açısı içermediği söylenemez.

İşin içine ahlak girdiğinde ister istemez bir iyi-kötü, hatta güzel-çirkin çatışması kaçınılmazdır.

Dönemin bazı sosyalistlerinin, kapitalizmin sunduğu imkanlarla, reklamı, kendini ifade etme biçimi, bir çeşit özgürleşme, daha da önemlisi “iyi” ve “güzel”in geniş kitlelere aktarılması olarak gördüklerini düşünüyorum. Bin adet basılıp dağıtılan dergilerin, birkaç bin kişinin bir araya geldigi açık hava mitinglerinin, on-on beş kişilik seminerlerin “kesmediği”ni kabul edecek olursak, günlük gazeteler ve televizyonla milyonlara ulaşmak elbette başka bir şeydi.

Kapitalizm bu imkanı sunarken, sosyalistler de “iyi”yi ve “güzel”i çok geniş kitlelere aktarma fırsatı yakalamıştı. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirinden, kendi elinde olmayanı sağlıyordu.

Şuraya getiriyorum: Ersin Salman’ın bugünkü değerlendirmesinin de samimi olmadığını söyleyemeyiz. Hakeza seninki de doğrudur. Çünkü, reklamcı sosyalistlerin markaları sembolleştirirken ne ölçüde “bilinç”li davrandıkları şüphelidir. Bunca yıl aradan sonra o “ağlama”nın rasyonalizasyonu bu şekilde gerçekleşmiş olabilir.

(Ersin Salman, o ağlamayı Kemal Sezer’in Reklamın Sokak Çocuğu adlı çalışmasında Şahin Tekgündüz’den farklı izah ediyor.)

Oysa belki de Ersin Abi için “poliüretanlı AEG” gayri iradi olarak ne “iyi”liklerin simgesidir kim bilir? Kim bilir Hasan Abi “Fuzûli şâgil!”(*) derken nelere isyan ediyordu?

(*) Fuzûli şâgil: Haksız yere işgal eden, işgalci... Hasan Parkan’ın bir AEG ilanı için yazdığı başlık. Poliüretan faktörü sayesinde AEG’lerin dış boyutları aynı hacimdeki buzdolaplarına göre daha küçük olabildiği, oysa poliüretanlı olmayan Arçelik buzdolapları mutfakta gereksiz yer işgal ettiği için! Eyvah eyvah, 70’lerde ilan başlığı olabilecek kadar bilinen bir tamlamanın otuz yıl sonra anlamını vermek zorunda kalıyoruz!