1 Aralık 2006 Cuma

| Biz sizi John Smith’e, Steven Collins’e değişmeyiz!

“Allahtan adımı John Smith olarak değiştirmeme gerek kalmadı!” demişsiniz, ama bizim Ali Saydam isminden bir şikayetimiz yok. John Smith veya Richard Brown isimlerine de değişmeyiz. Hatta bir Steven Collins var ki, onun “algı yönetimi” tanımını yerin dibine gömer, sizinkini ise baş tacı ederiz. [FOTOĞRAFLAR: MISHA-ART]



Kavramlar üzerinde bir uzlaşım olması büyük önem taşıyor. Geçen yazımda bir mutabakat zemini bulduğumu söylemiş ve “Algılama eyleminden sonra zihnimizde oluşan ‘şey’e siz ne diyorsunuz Hocam?” diye sormuştum. Siz de “Algı diyorum Selim Bey kardeşim.” diye cevap vermişsiniz. Tamam işte, buna birkaç on yıldır birileri de ‘imaj’ dedi. Hatta belki yüzlerce yıldır.
İbn Arabî’de “hayal” sözcüğüyle de karşılanan imge, yalnızca “görüntü” olarak tanımlanmayacak kadar geniş bir kavram alanına sahip. Dahası Batı düşüncesinde Descartes’tan beri üzerinde durulan ve bu yazıda ele alacağımız gibi Sartre ile de sona ermeyecek disiplinlerarası bir kavram. Batı’nın sorgulayıcı zihniyle, çok sayıda çalışmaya konu olan imge, felsefeden psikanalize, şiirden mimariye kadar poetikanın olmazsa olmaz konusu. O halde imge nedir? Kısaca ifade ettiğimizde, duyulur kaynaktan gelen bir tasarım olarak imge, bir objenin ama kimi zaman da bir durumun, bilinç düzleminde yeniden üretilmesi, oluşturulmasıdır. Bilincin dışa açılan gözüdür. (Siyahlar bana ait. AST)
Bu alıntıyı Jean Paul Sartre’ın İmgelem (L’imagination) adlı kitabı için yapılmış bir kritik yazısından aldım. Paragraftaki ‘imge’leri lütfen ‘imaj’ olarak okuyunuz, çünkü çevirmen sizin yaşadığınız, daha doğrusu benim de yaşadığım kaygıyla olsa gerek, ‘imaj’ olarak çevirmemiş sözcüğü. Zaten iki sözcük de aynı anlamdadır, biliyorsunuz.

Cevabınızdan anladığıma göre “algılama eyleminden sonra oluşan şey” konusunda bir ihtilafımız yok, ama bunu isimlendirme konusunda uzlaşım sağlayamıyoruz. Bu durumda işimiz biraz daha kolaylaşıyor.

Diyorsunuz ki, “imaj’ kavramı yamulmuştur. Yani öyle demeye getiriyorsunuz. Hakan Bey’in James E. Grunig’den yaptığı alıntıda da aynı kaygı göze çarpıyor zaten. Ben de diyorum ki, bilim dışı alt kültür gruplarının her yamulttuğu kavramdan vaz mı geçeceğiz böyle? Yarın bunun ‘algı’nın başına gelmeyeceğinin güvencesi nedir ki? Hatta bugün, uygulamacılar arasında yamultulmadığından emin misiniz?

Hakan Tuncel’in katkısıyla yazınızda yer verdiğiniz Grunig’in ifadelerini buraya alayım:
İmaj teriminin halkla ilişkilerdeki anlamları kuram inşasına yardımcı olamayacak kadar çoktur. Halkla ilişkiler uygulayıcıları imaj terimini çok sayıda farklı kavramı ifade etmek için kullanırlar: itibar, algı, tutum, mesaj, özellik, değerlendirme, idrak, güvenilirlik, destek, inanç, iletişim ve ilişki gibi. Ortalama insan, imajı gerçekliğin zıttı olarak görür. Gündelik dilde, imajların yansıtılmasından maniple edilmesinden cilalanmasından ya da lekelenmesinden söz edilir. Biz bu karışıklıktan kaçmanın tek yolunun bu terimi kullanmamak olduğunu düşünüyoruz. Bunun yerine imajın ifade ettiği daha kesin terimlerden birini kullanmayı tercih ediyoruz itibar, algı ya da yargı gibi. Ayrıca bu terimi dünya görüşü anlamında kullanmaktan da kaçınmaya çalışıyor daha kesin bir kavram olan dünya ile ilgili varsayımları tercih ediyoruz.
Ben de diyorum ki, terminolojiyi terketmek yerine öncelikle uygulamacıların ve diğer yamultucuların ‘imaj’la ilgili ‘algı’sını değiştirmek için çaba gösterelim de, literatürü ifsat etmiş olmayalım. Bu arada, literatürü yalnızca iletişimle sınırlı tutmadığımı da ifade etmiş olayım. ‘İmaj’ın, özellikle uygulamacılar arasında bu kadar farklı biçimlerde anlamlandırılmasının nedeni ise, zihinlerde algılama yoluyla oluşan ‘imaj’ların farklı tezahürlerinin olmasıdır. Mesela ‘itibar’ (reputation), zihinde oluşan ‘imaj’ın obje, olgu veya olayla ilgili aldığı olumlu durumu ifade eder. Muteber (reputable) bir ‘imaj’ yerine tam tersi de olabilirdi ve bu durum onun ‘imaj’ olarak adlandırılmasını engellemezdi. Yargı konusuna ise hiç girmeyelim. Buradaki ‘yargı’, Grunig’in pek beğendiği ‘opinion’ olsa gerek, Türkçe ‘yargı’nın da, İngilizce ‘opinion’ın da birçok karşılığı vardır, biliyorsunuz. En az ‘imaj’ kadar!

“Bu konuda benimle hemfikir olmamasına rağmen konuyu internet ortamında çok düzeyli bir şekilde tartışan Selim Tuncer Bey dışında ortalıkta dikkate alınacak fazla fikir yok.” yargınıza teşekkür etmekle birlikte katılamıyorum. Belki “dikkate alınacak fikir” vardır da, tartışmayı gerekli gören akademisyen yoktur.


Gelelim şu Steven Collins’e... Nato dergisinin “Irak Savaşının Ardından” temalı Yaz 2003 sayısında “Zeka Oyunları” başlıklı bir yazıyı kaleme alan Yarbay Steven Collins, Koalisyon kuvvetlerinin Irak’a Özgürlük Operasyonu’ndan önce, operasyon sırasında ve sonrasında gerçekleştirdikleri ‘algı yönetimi’ operasyonlarını ve bu operasyonların NATO açısından doğurduğu sonuçları değerlendiriyor. Hani siz de bu kavramın ilk Pentagon ve CIA tarafından kullanıldığını söylüyordunuz ya! Bu da NATO...
“Algı Yönetimi” yabancıların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve kamu diplomasisi, psikolojik operasyonlar (PSYOPS/PSİKOP), kamu bilgilendirme, aldatma ve gizli eylem faaliyetlerinden oluşur. Irak’a Özgürlük Operasyonu’nda bunlardan özellikle ikisi dikkat çekmiştir: Yürütülen politika, amaç ve eylemlerin içeriği ve haklılığı konusunda dış dünyayı ikna etmek için bilinçli olarak yürütülen çabalar (kamu diplomasisi) ve dış dünyayı etkilemek ve fikirlerini değiştirmek için yürütülen faaliyetler ve özellikle medyanın bu yönde kullanımı (psikolojik operasyonlar).
Gördüğünüz gibi bu yazısında Albay Collins bir tanım yapıyor ki algılama yönetiminin on bir kuralının birçoğuna uymadığı gibi bu kurallarla zıtlaşıyor. Şimdi ben, çıktığı yerde böyle tanımlanan algı yönetimini temel alıp, sizin ‘imaj’a yaptığınızı yapsam yakışık alır mı?

Bu mudur şimdi “algı yönetimi” Ali Bey Hocam?