26 Kasım 2006 Pazar

| Bilgiyi, servetten sermayeye dönüştürmek...

Dünyanın en önemli düşünce kuruluşlarından Peru Özgürlük ve Demokrasi Enstitüsü (ILD) başkanı olan, Time dergisi tarafından çağımızın en önemli yirmi düşünür ve bilim adamı arasında gösterilen ve yaşayan en büyük ekonomistlerden biri sayılan Hernando de Soto, Sermayenin Sırrı (The Mystery of Capital) adlı kitabıyla sermaye konusundaki görüşlerin tekrar gözden geçirilmesini sağladı. [FOTOĞRAF: SABINA D.]


Kitabın tanıtım yazısına başvurursak; zenginliğin ve refahın altında yatan en büyük faktör sermaye birikimidir. Bu Marx’tan Hayek’e neredeyse bütün iktisatçıların kabul ettiği bir gerçektir. Dünyanın en zengin ve iktisadî bakımdan en güçlü ülkeleri sermaye birikiminin en fazla olduğu yerlerdir. Ve, ne mutlu insanlığa ki, sermaye dünyanın her yerinde potansiyel olarak vardır.

Ancak, Batılı kapitalist ülkeler sermayelerini iktisadî süreçlere tam olarak entegre etmeyi başarırken, dünyanın geri kalan yerleri bunu becerememekte ve bu yüzden fakir kalmaktadır. Ünlü fikir adamı ve sivil toplum aktivisti Hernando de Soto, birçok ülkede best-seller olan Sermayenin Sırrı adlı eserinde bu olguyu ele alıp tahlil ediyor. Zenginliğe giden yolun nereden geçtiğini ve nasıl geliştiğini anlatıyor ve her ülkenin zenginliği yakalama imkanının bulunduğunu, hiçbir ülkenin fakirliğe mahkum olmadığını gösteriyor.

İddialarını üçüncü dünya ülkelerinde yaptığı araştırmalara dayandıran De Soto’ya göre yoksul ülkeler de fazlasıyla bir kaynak birikimine sahipler, ancak bunu zenginlik yaratan sermayeye dönüştüremedikleri için yoksullukları devam ediyor ve atıl duran bu birikimler heba oluyor.

Peki, sadece bir servet olarak üretilip olduğu yerde duran, sermayeye dönüştürülemeyen bilgi için de aynı görüşleri ileri süremez miyiz?

Her ne kadar imkansızlıklardan, YÖK sultasından falan söz ediliyor olsa bile, üniversitelerimizde, en azından bilim namusu taşıyan insanların inançlı çabalarıyla “bilgi üretimi” noktasında önemli birikim sağlandığını düşünüyorum. Hiç olmazsa kendi mesleğimle ilgili alanlarda bunu açıkça gözlemliyorum.

Ancak, bu servetin bir sermayeye dönüşemediğini de üzülerek izliyorum. Maalesef ya dışarıdan devşirme bilgilerle ya da üç beş kavramla vaziyeti idare etmeye çalışan sektörümüzün akademik camiaya ilgisi zayıf olduğu gibi, akademisyenlerimizin de ürettikleri değerlerin hayatta bir karşılık bulması ve uygulama konularında kaygısız olduklarını söylemek zorudayım.

Serveti sermayeye dönüştürmenin yaratacağı zenginliği düşünsenize! Bir çaresi yok mudur bunun?