5 Ekim 2006 Perşembe


| Marka değerini bilmek demek işte bu demektir: Yapı Kredi, Koçbank’a gömülmedi!
Büyük grupların zaman zaman, küçük grupların ise sık sık yapageldikleri gibi, Koç grubu Koçbank markasıyla ilgili olarak duygusal bir tavır takınabilir, bu isim bize babamızın yadigârıdır psikolojisiyle davranabilirlerdi. Hatta, Yapı Kredi üzerine kazınmış, hâlâ da silinmemiş Çukurova izlerini yok etmenin zaman alacağını, “koç” gibi bir grubun “koç” gibi adını taşıyan Koçbank’ın, grup için bir gurur ve itibar simgesi olarak yaşaması gerektiğini düşünebilirlerdi. Ve de açıkça söylemek gerekirse yanlış yaparlardı. Ancak...
[1 EKİM 2006]

| Hanımlar! Saçlarınızı dolgunlaştırmadıysanız sakın bu yazıyı okumayın!
Allahaşkına, erkeklere soruyorum; siz hiç hayatınızda karınızın, sevgilinizin ya da hanım arkadaşınızın saç dolgunluğu problematiğiyle ilgilendiniz mi? Ya da hanımlar; kocanız, sevgiliniz ya da erkek arkadaşınız tarafından böyle bir soruya muhatap oldunuz mu? Bundan sonra muhatap olmanız milyonda bilmem kaç bile olsa, hiç ihtimal dahilinde midir?
[8 EKİM 2006]

| Kıldan tüyden işler için kendinizi ateşe atmayın!
Hem demografik hem de psikografik açıdan daha alt katmanlarda yer alan hedef kitleye yönelik üretilen iletişim enstrümanlarıyla ilgili olarak bu ölçüde duyarlı davranmanın, bütün bunlar o hedef kitlenin anlama ve değerlendirme sınırlarının dışında kaldığı halde, ne önemi olabilir? Yani bütün bunları Hatice Teyze veya İbrahim Abi nereden anlayıp değerlendirecek de, bu ölçüde saç baş yoluyoruz?
[25 EYLÜL 2006]

| Türk fındığı nasıl kurtulur?
Türk fındığının iç ve dış pazar satış oranını artırmaya yönelik çalışmalar elbette yeterli değildir; önemli olan bu tarımsal ürünü emtia olmaktan çıkarabilmek ve katma değerini artırabilmektir. Yani hedef kitle zihnindeki Türk fındığı algılamasının tarımsal bir emtiadan “marka”ya dönüştürülmesi gerekiyor.
[20 EYLÜL 2006]

| Soft power: Gücümüz, inceldiğimiz yerdedir!
Bu yılın ilk aylarında “Marketing is power, soft power...” başlıklı bir yazı kaleme almış ve bu yazıda pazarlamanın ince güç (soft power) olduğu görüşünü ileri sürmüştüm. Arkasından sırasıyla “Coca Cola ve soft power”, “Çoğulcu pazarlama” ve “Kapitalizmin, beyninin sağ tarafını çalıştırmaya niyeti var mı?” başlıklı yazılarla bu görüşe destekler aradım. Bu arada, Zeynep Özata da “İnce gücün gücü ve güç kayması” yorumuyla konuya katkı sağladı.
[11 EYLÜL 2006]

| Pazarlama iletişimi demek, kafamıza logo kakmak ya da gözümüze gazoz şişesi sokmak demek değildir!
İletişim “mesaj”ını “kim”in ilettiği bu kadar önemliyse, ilk “mesaj”ın mutlaka “kim” sorusuna cevap vermesi, ancak bu barajı aştıktan sonra “o”nun ilettiği “mesaj”ların gerçek değerleriyle alıcıya ulaşabileceği size de mantıklı gelmiyor mu?
[6 EYLÜL 2006]

| Tüketici poligamik bir canlı türüdür!
Uzun yıllar tüketiciyle marka ilişkisinin monogamik olması gerektiği varsayılır, bu ilişkinin temeline de sadakat kavramı yerleştirilirdi. Bu görüş son yıllarda galiba sarsılmaya başladı. Yakın zamanda yayımlanan Sadakat Söylenceleri adlı kitap bu görüşü epeyce hırpalarken, geçtiğimiz Pazar günü Sabah’taki köşesinde Nuran Yıldız da “Müşteri ve kocanın sadığı olmaz!” diyerek ilişkiyi ihanet noktasına kadar vardırdı.
[31 AĞUSTOS 2006]

| Pazarlama kantarının topuzu başımızda danklamadan!..
Reklam gibi kitlesel iletişim enstrümanlarını kullanan disiplinlerin elbette kendilerine bir çeki düzen verme ihtiyaçları var. Her ne kadar “prosumer” tartışmaları yapsak da, kitlesel üretim bir zorunluluk olduğu gibi kitlesel iletişim de bir zorunluluktur. Her ikisinin de “kitlesel” olmasından kaynaklı arızaları vardır. Bunları gidermek için çözüm yolları aramak gerekir.
[27 AĞUSTOS 2006]

| “Bu reklamın yu-es-pi’si ne oluyor şimdi arkadaşlar?”
80’lerin sonlarına doğru reklamcılığa başladığımda o büyülü, neredeyse ayet kutsallığındaki o kurtarıcı kısaltmanın kimsenin ağzından düşmediğini hatırlıyorum: USP (Unique Selling Proposition).
[16 AĞUSTOS 2006]

| “Bonne pour l’orient!”
Görsel kimlik tasarlamanın kahredici streslerinden biri şudur; kategorinin teamüllerine sadık kalarak özgün ve farklı olmayı başarabilmek... Eliniz kolunuz zincirlerle bağlıyken enfes fırça darbeleriyle muhteşem tablonuzu tamamlayabilmelisiniz.
[21 TEMMUZ 2006]