Hayır, tahmin ettiğiniz meşhur fıkrayı anlatmayacağım. Ama yine de içinde Temel ile Dursun’un olduğu bir fıkra anlatacağım. Dün akşam yemeğinde Fikir Atölyesi’nden Tunç Kılınç’la birlikteydik. Uzun uzun sohbet ettik. Serin bir Eylül akşamında, bildiğiniz bizim havalardan konuştuk işte. Sohbet konularımızdan biri de “iletişim”di. Geç saatlerde eve döndüğümde bir fıkra dinledim ki, bu sohbet üzerine tam denk düştü, aktarmadan edemedim.
Yabancı bir turist yol öğrenmek için Temel’le Dursun’un yanına yaklaşır, İngilizce bilip bilmediklerini sorar: “Do you speak English?” İngilizce bilmeyen Temel’le Dursun önce birbirlerine, sonra da turiste tuhaf tuhaf bakarlar: “Af buyur!” Turist bu kez şansını Fransızca olarak dener: “Parlez-vous Français?” Bizimkilerden yine çıt yok! Turist ısrarlıdır, bizimkilerin İspanyolca bilip bilmediklerini sorar: “Habla usted Español?” Bir deneme daha: “Parla Italiano?” Temel Dursun’a döner: “Bu adam ne dii ula Tursun, pi’şey desene?” Ses yok! Turist Rusça’yı dener: “Vı govorite po Russki?” Sonra Almanca’yı: “Sprechen Sie Deutsch?” Yine cevap alamayınca bildiği son dil olan Japonca’ya başvurur: “Anata wa Nihongo go wo hanasemasuka?”
Turist, hiçbir soruya cevap alamayınca çaresiz bizimkilerin yanından ayrılır. Temel mahçup bir şekilde Dursun’a yakınır: “Ula Tursun, tuh bize! Ha pi’til bile bilemeduk daa! Rezil olduk elin cavuruna ula! Hemen kursa çidelum, yapançi til öğrenelum daa!” Dursun cevap verir: “Ne temeye til ogrenecegum ula? Paksana, yavşak yeti til biliii, bize pi derdunu anlatamadu daaa!”
Ha bu fikra da paa “iletuşum tersu” oldu.