
Yabancı bir turist yol öğrenmek için Temel’le Dursun’un yanına yaklaşır, İngilizce bilip bilmediklerini sorar: “Do you speak English?” İngilizce bilmeyen Temel’le Dursun önce birbirlerine, sonra da turiste tuhaf tuhaf bakarlar: “Af buyur!” Turist bu kez şansını Fransızca olarak dener: “Parlez-vous Français?” Bizimkilerden yine çıt yok! Turist ısrarlıdır, bizimkilerin İspanyolca bilip bilmediklerini sorar: “Habla usted Español?” Bir deneme daha: “Parla Italiano?” Temel Dursun’a döner: “Bu adam ne dii ula Tursun, pi’şey desene?” Ses yok! Turist Rusça’yı dener: “Vı govorite po Russki?” Sonra Almanca’yı: “Sprechen Sie Deutsch?” Yine cevap alamayınca bildiği son dil olan Japonca’ya başvurur: “Anata wa Nihongo go wo hanasemasuka?”
Turist, hiçbir soruya cevap alamayınca çaresiz bizimkilerin yanından ayrılır. Temel mahçup bir şekilde Dursun’a yakınır: “Ula Tursun, tuh bize! Ha pi’til bile bilemeduk daa! Rezil olduk elin cavuruna ula! Hemen kursa çidelum, yapançi til öğrenelum daa!” Dursun cevap verir: “Ne temeye til ogrenecegum ula? Paksana, yavşak yeti til biliii, bize pi derdunu anlatamadu daaa!”
Ha bu fikra da paa “iletuşum tersu” oldu.