Türkiye’nin en çok satan iki gazetesi olan Hürriyet ve Sabah’ta uzun süredir “iletişim” konularında iki iletişimci, Prof. Ali Atıf Bir ve Ali Saydam haftalık yazılar yazıyorlar(dı.) Parantez içinde geçmiş zaman kipi kullanmamın nedeni, Saydam’ın Sabah’taki yazılarına son vermesi... Atıf Hoca Hürriyet’te devam ediyor.
Haftada bir de olsa (Atıf Hoca haftada iki...), bu gazetelerimizin bir iletişimci yazara yer vermesi mesleğimiz açısında olumlu. Nitekim, bu durum yerleşik bir alışkanlığa ve beklentiye dönüşmüş olmalı ki, çok hızlı bir biçimde Ali Saydam’ın boşalttığı köşe dolduruldu.
Tabii, bu yazar ve yazılardan yararlandığımızı da söylemeliyiz, ama daha önemlisi Türkiye’de belirli bir meslek gurubunun ilgisini çekebilecek bir konunun yüz binlerle ifade edilen tirajlara sahip olan gazetelerle çok geniş bir kitleye ulaşıyor olmasıdır. Bu durum, ister istemez yazarlarımızın, yazılarının kıvamını bu gerçek doğrultusunda oluşturmalarını gerekli kılıyor.
Bu yazarların, okur talep ve beklentilerinden çok, gazeteye bir renk ve zenginlik katma, asıl olarak da bir medya organı olarak reklamcılara daha şirin görünme ve onların da bir biçimde ilgi odağı olma niyetini karşıladığını söylemek doğru olacaktır. Olsun, yine de iyi...
Sabah’ın Ali Saydam’dan boşalan iletişim yazarı koltuğuna Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yapan ve çok sayıda bilimsel makalesi ve “Liderler, İmajlar ve Medya” adlı bir kitabı bulunan
Nuran Yıldız oturdu. Geçtiğimiz Pazar günkü köşesinde oldukça velud bir profil sergileyen Yıldız’ın, koltuğu doldurmakta herhangi bir sıkıntısının olmayacağını gözlemledim. Yalnızca bir başlangıç heyecanı şeklinde kalmamasını dileyelim. Uzun kısa, bir günde toplam yedi ayrı konuyu köşesine taşıyan Yıldız’ın özellikle “Sözcükler ülkesi”, “Public Diplomacy” ve “İnek yerine konma hissi” yazılarına kendimi çok yakın hissettim.
İletişim konularında yazanların, çok önemli bir iletişim aracı olan dil konusunda pejmürde davranmalarına doğrusu canım sıkılmıyor değil. Yazılarını dijital ortamda gönderdiklerini düşündüğüm için yazı işlerinin kusuru olabileceğini pek sanmıyorum; bu konuya Atıf Hoca’nın da Ali Saydam’ın da yeterli özeni göstermediklerini düşünüyorum. Nuran Yıldız’ı özellikle cümle kurguları (syntax) ve akıcılık konusunda da başarılı buldum. Ancak, noktalama imlerinin önü ve arkasındaki espaslar konusunda sorunlar var. Bir de tırnak içine alınan cümle, bildiğim kadarıyla tırnak dışındaki bir cümlenin noktasıyla, virgülüyle tüm imlâ özelliklerini taşımalı...
“Her güzelin bir kusuru olurmuş.” demesem.