Tabii tabii! Bu sözün aslı “Fare deliğine sığmamış, bir de kuyruğuna süpürge bağlamış!” şeklindedir; ben sadece temin ettiğim fotoğrafa uygun hale getirdim. Ayrıca da biraz ironik ve dikkat çekici bir başlık oldu, sanki ilginç şeyler yazacakmışım gibi... Elbette hanım okurlarımı umursamayıp gerçek bir fare fotoğrafı da koyacak değildim bu yazıya!
Konu ilginç olmayabilir, ama önemli. O nedenle daha önce de bazı yazılarım arasında değindim. Bir de kısa bir yazı yazmıştım “Çok mesaj, aslında hiç mesajdır!” başlığıyla...
Siz o yazının tümüne de göz atabilirsiniz, ama ilk paragrafını burada tekrarlayayım: “Bir kaynak tarafından, iletilmek istenen fikrin kodlanarak mesaja dönüştürülmesi ve bu mesajın uygun kanallar aracılığıyla alıcıya ulaştırılması, alıcının da kodları açarak fikri anlaması iletişim sürecini oluşturur. Mesajla gayri iradi bir biçimde muhatap olan alıcının mesajı anlaması anlık sürelerde gerçekleşen çok karmaşık zihinsel bir faaliyetin sonucudur. Bu nedenle bir enstrümanda çok fazla mesajın yer alması, iletişim hedefinin başarısızlığa uğramasıyla sonuçlanır.”
Burada söylemek istediğim, konunun birazcık farklı bir yönü...
Mesajınızı sokmak için alıcının beyninde iğne deliği kadar bir aralık bulabilirseniz şanslı sayılırsınız. Onunla da bitmiyor, o deliğin kapısına gelmeden önce de, alıcıyı, mesajın içeri almaya değer bir mesaj olduğuna ikna etmeniz gerekecek. Bu da mesajın şaşırtıcı ve dikkat çekici olma gerekliliğini oluşturuyor.
Bir, iki, on, yirmi, elli... mesajınız var. Öyle ya, dünyanın en kaliteli şeyini üretiyorsunuz. Ne söyleseniz eksik kalıyor. Bir türlü azaltamıyorsunuz. Ben de diyorum ki bire kadar indirin. İndirin, indirin! Şunu unutmayın: Strateji, elinizde tek bir evet kalana kadar diğer her şeye hayır demesini bilmektir. Her hayır dediğinizde etinizden bir parçanın koptuğu hissine kapılıyorsunuz, değil mi?
O zaman kritik soruyu soruyorum: “Hedefiniz sokmaksa ve bu durumda ipliğinizi iğne deliğinin genişliğine göre seçmeniz gerektiğini inkar edemeyecekseniz, o deliğe narin bir dikiş ipliği sokmak yerine, asla delikten geçiremeyeceğiniz bir gemi halatıyla boğuşmanız size ne kazandıracak? Elinizde kalan halatla kendinizi tatmin etmekten başka ne gibi bir sonuç elde edebileceksiniz?”
Hadi, cevap verin! “Ama, mama...” ile başlayan karşı argümanları meslek hayatım boyunca o kadar dinledim ki, lütfen kendinizi yormayın. Siz yukarıdaki soruya cevap verin. Yukarıdaki soruya cevap verin dedim ama!
Şimdi gel de “Fare deliğine sığmamış, bir de kuyruğuna süpürge bağlamış!” lafını hatırlama... Haa, bu arada bir de etrafta dolaşan kedicikler var, deliğine girene kadar fareciği (yani sizin mesajınızı) iştahla ham yapmayı bekleyen... Anladınız, bunlar da mesajınızı bozan dış parazitler oluyor. Kuyruğuna süpürge bağlı bir fare, o haliyle bırakın delikten geçmeyi, deliğin önüne gelecek kadar bir ömre bile sahip olamaz.
Asıl hazin olan ise, sizin, farenizin delikten geçtiğini ve yuvasında mışıl mışıl uyuduğunu sanıyor olmanızdır. Oysa mesajınız çoktan kapının yanındaki saksıda küpe çiçeklerinin yapraklarını yeşertmeye başladı bile!