Ota boka “güzel, ilginç, enteresan...” gibi ne idüğü belirsiz sıfatlar takmayan; sıradan olan her şeyin vakit kaybı olduğunu bilen ve sıradanlığı gönül rahatlığıyla eleştirebilen; herhangi bir başarıdan sonra sevinmekten korkan ve kendini sürekli sorgulayıp mütemadiyen cahil ve aptal bulan insanlardır.Malum Muhalif’in ilk yazılarını naif bulduğumu söylemeliyim. Bir yazımla ilgili eleştirisinden ben de istifade ettim, gönderdiği adresteki yazıyı okudum. Gelen yorumlarla ilgili bir açıklamasını makul buldum. Marketing Türkiye’nin marketing blogları inisiyatifiyle ilgili beklentisini ise çocukça...
Hep korkaktırlar, zira öğrenme sürecinin ve bilginin kendisinin insanı ürkütücü ve aydırıcı aşamaları olduğunun farkına varmışlardır ve bir yandan da hep bir şeyleri açıklama ve savunma güdüsü içindedirler. Esasında iyi insanlar olmalarına rağmen, seçtikleri misyondan dolayı, eleştirdikleri insanlar tarafından “itici ve kıskanç” gibi oldukça öznel sıfatlara layık bulunurlar; hatta ve hatta kıt zekalı bir anoloji yapılır ve söz konusu insanların “şöhret aradıkları” zannedilir.
Amma, bu âlemi kim anlamış ki bu insanlar da anlasın? Esas amaç tartışma sürecini ilelebet canlı tutarak daha organik bir toplum yaratmaktır. [HEMINGWAY]
Peki “Sen ne öneriyorsun?” sorusu merkezi bir önem kazanıyor burada. Kimisi “Ben bir alternatif önerme çabasında değilim, dikkat çekmekle yetiniyorum.” diyerek bu noktada sorumluluk almaktan kaçabiliyor. Fakat bu bile tek başına önemli bir şey. Zira “Sen ne öneriyorsun?” sorusu aslında bir tuzağı da içerisinde barındırıyor.
Muhalif olmak önemli, bence gerekli de. Yaşanan durum ne olursa olsun, her şeyin daha iyi olma ihtimali var. Bu biraz da insanların ve âlemin “an sich” eksik olmasından kaynaklanıyor. İnsanın kaderi muhalif olmak aslında.
Muhalif olmak sadece yaşamanın gereğidir. [DER WEISSE STERN]
Belli bir düzey ve kalite görürsem, belki ileride bloğumun görünür bir yerine linkini bile koyarım.