Pınar’ın ifadeleriyle; küçük şekli ve baharatsız yapısı ile evlerimizde annelerimizin yaptığı cızbız köfte, hazırlanması oldukça zahmetli olan 110 yıllık İnegöl köfte, Balkanlar'dan gelen, hepimizin sevdiği bir lezzet Tekirdağ köfte, Tire yöresinden lezzeti ile eşsiz, şekli ile hemen farkedilen Tire köfte, Salihli yöresinden, meşe odunu yanan ızgaralarda, odun kokusunun sinmesi için yavaş yavaş pişirilen odun köfte, İzmir bölgesinden tüm Türkiye’ye mal olmuş, buram buram taze kekik kokan, domates sosu ve patates ile güveç kaplarında pişirilen İzmir köfte, Edirne yöresinden, yapılışı, şekli ve lezzeti ile hiçbir benzeri olmayan eşsiz satır köfte...
Hangisini yesem, lezzeti ve kıvamı hep aynı… Hepsi birbirine benziyor. Yalnızca formu değişik. Bilmiyorum, belki de köftelerin bir günahı yok da, bana öyle geliyor!
Bir de Pınar’ın sitesindeki odun köftenin tanıtım metni bana ilginç geldi: “Salihli yöresinde yapılan ve diğer tüm köfte çeşitlerinden ayrılan odun köftenin sırrı, meşe odunu yanan ızgaralarda pişirilmesidir. Böylece ateşin kendine has kokusu etin üzerine siner, bu özel pişirme tekniği sayesinde de köfte bambaşka bir lezzete sahip olur. Pınar Et orjinal formulüyle odun köfteyi üretti ve evlerinize ulaştırdı, aynı koku ve aynı lezzette...”
Yani Pınar, marketten alıp evde pişirdiğim köftenin üzerine, daha pişmeden meşe odunu ateşinin kendine has kokusunu nasıl sindiriyor, bu özel pişirme tekniği sayesinde köfte nasıl bambaşka bir lezzete sahip olabiliyor? Takıldım.
Geleneksel lezzetlerin modern sunum yöntemleriyle bizlere ulaştırılması iyi de, yaşatılan hayal kırıklıklarının olumsuz etkilerini daha sonra temizlemek çok zaman alır.